Namazın; Kur’an’da ve Hadiste geçmediği iddiasını

Salât: sözlükte dua, rahmet, istiğfar, desteklemek anlamlarına gelmektedir. Salât’ın genel manaları hakkında âlimler dört gruba ayrılmışlardır
1) Dua, rahmet ve istiğfar manalarında kullanılan müşterek bir lafızdır, görüşünde olanlar.
2) Sadece dua ve rahmet arasında müşterektir, istiğfar manası ise dua manasına dahildir, diyenler.
3) Bazı muhakkik âlimlerin görüşüdür ki, lügatte salât mutlak olarak şefkat etmektir. Şefkat Allah’a nispetle rahmet, meleklere nispetle istiğfar, müminlere nispete dua etmektir. Bu görüşe göre ise salât kelimesi manevî müşterek olmaktadır.
4) Dua manasında hakikat, rahmet manasında mecazdır. Çünkü rahmet duanın sebebidir, görüşünde olanlar.

Kur’an’da geçen önemli kavramlardan biri de “Salât” kavramıdır. “Salât” kavramı isim haliyle Kur’an’da 83 kere geçmektedir.
“Namaz” kelimesi ise Kur’an’da hiçbir ayette geçmemektedir.
Farsça’da “Tâzim için eğilmek, kulluk, ibadet” anlamına gelen namaz, sözlükte
“Dua etmek, ibadet etmek, bağışlanma dilemek, yalvarmak” manalarındaki Arapça “Salât” kelimesinin ( Çoğulu Salavât ) karşılığı olarak Türkçe‘ye geçmiştir. Terim olarak “Salât” tekbirle başlayıp selam ile son bulan, belirli hareket ve sözlerden oluşan bedeni ibadeti ifade eder. Namaz ibadetindeki rukünlerin, aynı zamanda fiili ve sözlü bir dua niteliğinde olması, “Salât” kelimesinin terim ve sözlük anlamları arasındaki ilişkiyi teyit etmektedir.

Feyyûmi, “Salât” kelimesi hakkında: “Lügat manadan ıstılâhî manaya geçiş ahkâm konusundaki nesh gibidir. Artık ıstılâhî mana lügat manayı kaldırmış yeni ıstılâhî mana geçerli olarak kalmıştır. Feyyûmî menkûlun ileyh olan ıstılâhî mananın kullanılışını, tercih edilen mecazî mana olduğunu, menkûlun anh olan hakikî lügat mananın ise terk edilen mercûhun fih mana olduğunu ve bunun usûlcüler arasında ihtilaflı bir konu olarak devam ettiğini, bununla birlikte kimsenin yeni ıstılâhî mâanayı göz ardı edemeyeceğini de belirtir.”
Islam’daki emir ve yasaklariın sözlük anlamları değil, ıstılâhî anlamları esastır. Sözlük anlamları, sadece konunun daha iyi anlaşılması için söz konusu olabilir. Yani “Salât” kelimesi ikâme kelimesi ve türevleriyle birlikte kullanıldığında ancak her Müslümanın kılmakla yükümlü olduğu namazı ifade eder.
Ikâme etmek: Ayakta durdurma, ayakta tutma, ayağa kaldırma, hakknı vererek yapmak, yerine getirmek, doğrultmak, devam ettirmek gibi anlamlara gelmektedir.

Dolayısıyla ıstılâhî anlamını göz ardı edip, Kur’an’da geçmiyor diyerek “Namaz” yoktur demek cahillikitir.

“Salât” kelimesinin Kur’an’da ıstılâhî manada kullanılması:
Şayet “Salât” kelimesi ıstılâhî değil de terim olarak mana verilerek dua etmek ve desteklemek anlamında kullanılmış olsa “Salât’ı” ikâme edin yani duayı ya da desteği ayakta tutun anlamında olurdu ki, bu da saçma bir mana olurdu. Çünkü ayetler ıstılâhî anlamının doğru anlam olduğunu açıkça ortaya koyuyor.

1.DELİL:


Ey iman edenler, rükû edin, secde edin, Rabbinize kulluk edin ve hayır işleyin ki kurtuluşa eresiniz.
( Hac, 77 )

Namazı kılın, zekâtı verin. Rükû edenlerle birlikte siz de rükû edin.
( Bakara, 43 )

Buyurulurken Salâtın yani namazın içindeki rukünlerinin ayrıntılı olarak yapılması emrediliyor. Şayet salât dua ise rukü ve secde nedir?

2.DELİL:

(Ey Muhammed!) Cephede sen de onların (mü’minlerin) arasında bulunup da onlara namaz kıldırdığın vakit, içlerinden bir kısmı seninle beraber namaza dursun. Silâhlarını da yanlarına alsınlar. Bunlar secdeye vardıklarında (bir rekât kıldıklarında) arkanıza (düşman karşısına) geçsinler. Sonra o namaz kılmamış olan diğer kısım gelsin, seninle beraber kılsınlar ve ihtiyatlı bulunsunlar, silâhlarını yanlarına alsınlar. İnkâr edenler arzu ederler ki, silâhlarınızdan ve eşyanızdan bir gafil olsanız da size ani bir baskın yapsalar. Yağmurdan zahmet çekerseniz, ya da hasta olursanız, silâhlarınızı bırakmanızda size bir beis yoktur. Bununla birlikte ihtiyatlı olun (tedbirinizi alın). Şüphesiz Allah, inkârcılara alçaltıcı bir azap hazırlamıştır.
( Nisa, 102 )

Bir insanın en tehlikeli bir durumla karşılaştığı, yani canını her an kaybedeceği savaşta bile, Müslümanların bir kısmı ön tarafta düşmanla savaşırken , diğerlerinin arka tarafta rükusu ve secdesi olan bir namazın kılınması emrediliyor. Şayet ayetteki salât;
Dua ve destek ise buradaki rukü ve secde nedir? Ayrıca destek arka tarafta dua etme ile değil bizzat savaşa katılıp destek verme ile ancak işe yarayabilir. Oysa ayette ibadet niteliği taşıyan rüku ve secdesi olan bir salât yani namazdan bahsediyor.

Yine aynı ( Nisa ) süresinin devmında şöyle buyruluyor;
Namazı kıldınız mı, gerek ayakta, gerek otururken ve gerek yan yatarak hep Allah’ı anın. Güvene kavuştunuz mu namazı tam olarak kılın. Çünkü namaz, mü’minlere belirli vakitlere bağlı olarak farz kılınmıştır.
( Nisa, 103 )

Bu ayette de salât kelimesine dua yada destek değil, namaz manası verildiği açıkça anlaşılıyor. Çünkü namaz bittikten sonra, ayrı olarak Allah’ı zikretme ve Ona dua etme emri var. Ve devamında savaş tehlikesinden kurtulup huzura kavuşulduğunda, namazın savaş anında acele olarak kılındığı gibi değil de her zaman ki gibi, dosdoğru yani huşu içerisinde kılınması emredilmektedir.

Şayet bu ayetlerde geçen salât; Dua ve destek ise şu anlam çıkar;
Destekleşmeyi bitirince de ayakta, otururken ve yanınız üzerine yatarken, Allah’ı anın. Huzura kavuşunca da dosdoğru destekleşin; Çünkü destekleşmek müminler üzerine vakitleri belirlenen bir farzdır. “

Şayet salât, dua etmek ve desteklemek ise bu ayetteki vakitleri belirlenmiş olan nedir? Dua etmenin ve destekleşmenin vakitlere bağlanmasının anlamı ve mantığı nedir?
Görüldüğü gibi ayetlerde geçen salât kelimesine ıstılâhî manası dışında manalar verilince alakasız sonuçlar ortaya çıkıyor.

3. DELİL:

Ey iman edenler! Namaza kalkacağınız zaman yüzlerinizi, dirseklere kadar ellerinizi ve -başlarınıza mesh edip- her iki topuğa kadar da ayaklarınızı yıkayın. ( Maide, 6 )
Bu ayette salât yani namaz için kalktığında abdest almaktan bahsediliyor. Şayet bu ayete namaz değil de dua ve destekleşme manası verilirse bakınız mana ne oluyor;
” Ey iman edenler! Destekleşmeye kalkacağınız zaman yüzlerinizi, dirseklere kadar ellerinizi ve -başlarınıza mesh edip- her iki topuğa kadar da ayaklarınızı yıkayın. “
Bu durumda insanların destekleşmesi yada Allah’ın Resulüne destek vermek istediklerinde ellerini yüzlerini yıkamasının ve başlarını meshetmelerinin gereği ve anlamı nedir?

4. DELİL:

Namazlara ve orta namaza devam edin. Allah’a gönülden boyun eğerek namaza durun. ( Bakara, 238 )
Bu ayette de vakitleri belirlenmiş olan beş vakit namaz içerisinden orta namaza işaret vardır. Şayet buradaki salât namaz değilse destekleşmenin veya da etmenin ortası nedir? Gönülden boyun eğilerek durulması istenilen nedir?

Bu kadar delil bile salât kelimesinin Kur’an’da kıyamı, ruküsü ve secdesi ile namaz kılmak için kullanıldığını açıkça ortaya koymaya yeterlidir.
Salât kelimesinin dua ve destek manasında kullanıldığı ayet;
Şüphesiz Allah ve melekleri Peygamber’e salât ediyorlar. Ey iman edenler! Siz de ona salât edin, selâm edin. ( Ahzab, 56 )
Görüldüğü gibi bu ayette salât kelimesi, ikâme kelimesi ile birlikte kullanılmamıştır. Bu ayetteki salâtın manası övgü, selam etmek, selamlamak anlamında kullanılmıştır.
Müfessirler, bu ayetin tefsirinde, Allah’ın Resule salâtının ona rahmet etmesi ve onu melekleri katında övmesi, meleklerin salâtının Resul için istiğfar da bulunmaları ve müminlerin salâtının Allah’tan, Resulünün kendi katındaki makamını yüceltmesi için dua etmeleri anlamına geldiğini ifade etmektedirler.

NAMAZIN DİNİ OLARAK ANLAMI NEDİR?

Namaz Allah’ın emredip, Resullûllah’ın açıkladığı şekil üzerine bir takım söz ve fiillerden oluşan bir ibadettir. Namaz ( Salât ) dini bir terim olarak, farz ve sünnetleriyle, rükû, secde, kıyam, istikbal-i kıble gibi belirli hareketleri olan, Allah’a mahsus bir ibadettir. Birtakım şartları, rükünleri ve sünnetleri vardır. Bunlar ayet ve hadislerle belirlenmiştir.
Namaz dini ayakta tutan direktir. Direk yıkılırsa, ona dayanan yapıda yıkılır. O, Allah’ın farz kıldığı ilk ibadettir, en büyük bedeni ibadettir. Namaz kılınması hakkında Kur’an’da birçok ayet vardır.

Hâlbuki onlara, ancak dini Allah’a has kılarak, hakka yönelen kimseler olarak O’na kulluk etmeleri, namazı kılmaları ve zekâtı vermeleri emredilmişti. İşte bu dosdoğru dindir. ( Beyyine, 5 )

İnanan kullarıma söyle, namazı dosdoğru kılsınlar, hiçbir alışveriş ve dostluğun bulunmadığı bir gün gelmeden önce kendilerine rızık olarak verdiğimiz şeylerden Allah yolunda gizlice ve açıktan harcasınlar. ( İbrahim, 31 )

Namazı kıldınız mı, gerek ayakta, gerek otururken ve gerek yan yatarak hep Allah’ı anın. Güvene kavuştunuz mu namazı tam olarak kılın. Çünkü namaz, mü’minlere belirli vakitlere bağlı olarak farz kılınmıştır. ( Nisa, 103 )

Hadislerde de Resullûllah namazı emretmiş ve şöyle buyurmuştur: İşin başı İslam, direği namaz, zirvesi de cihattır.
( Tirmizî, İman 8 ; İbn Mâce, fiten 12 )

Başka bir rivayette de şöyle buyurmaktadır: İslam beş temel üzerine kurulmuştur. Allah’tan başka ilâh olmadığına, Muhammed’in ﷺ Allah’ın elçisi olduğuna şehadet etmek, namaz kılmak, zekat vermek, Ramazan ayında oruç tutmak, imkan bulanın Beyt’i haccetmesi. ( Buhârî, İman 1 ; Müslim, İman 1 )

Namaz, erkek veya kadın, hür veya köle, zengin veya fakir, mukim ( İkamet eden ) veya yolcu, sağlıklı veya hasta, ergenlik çağına ulaşmış, akıllı her Müslümana farzdır. Aklı yerinde olduğu sürece, hastadan ölünceye kadar namaz kılma yükümlülüğü kalkmaz. Namaz kitap, sünnet ve icma ile farziyeti kesin olan bir ibadettir. Namaz kulluğun en önemli ispatı, Rabbin kulları üzerindeki hakkıdır. Ve namazın bile bile terk edilmesi büyük günahtır.

Onlara, “Rükû edin (namaz kılın)” dendiği zaman rükû etmezler. O gün vay yalanlayanların hâline! Onlar artık ondan (Kur’an’dan) sonra hangi söze inanacaklar? ( Murselat, 48-50 )
Bu ayetlerde namazı kılmayanların aslında Allah’ın ayetlerini yalanladığı açıkça bildirilmektedir. İmanın mana kazanması ancak itaatle ve amelle mümkündür. Namaz olmadan iman ettiğini söyleyip, amel etmeyenlerin Allah’a kulluk yaptıkları iddiası sadece boş bir iddia olacaktır.

Resullûllah şöyle buyurmuştur: Ne dersiniz? Birinizin kapısının önünde bir nehir olsa da, o kimse her gün bu nehirde beş defa yıkansa, kirden bir şey kalır mı? Beş vakit namaz işte bunun gibidir. Allah beş vakit namazla günahları silip yok eder.
( Buhârî, Mevâkît 6 ; Müslim, Mesâcid 283 )

Bir Müslüman, farz namazın vakti geldiğinde güzelce abdest alır, huşû içinde ve rükûunu da tam yaparak namazını kılarsa, büyük günah işlemedikçe, bu namaz önceki günahlarına kefaret olur. Bu her zaman böyledir. ( Müslim, Tahâret 7 )

Namaz kılmayanın dini sağlam değildir. Dinde namazın yeri, vücutta başın yeri gibidir. ( Taberânî, el-Mu’cemu’s-Sağır Hadis no: 107 )

NAMAZ RİVAYETİ HAKKINDA SAHABENİN GÖRÜŞÜ.

Mâlik ibnu’l-Huveys – Allah ondan razı olsun – tahsis edip şöyle dedi: Bizler Resullûllah’ın ﷺ yanına geldik. Biz yaşça birbirine akran gençler idik. Resullûllah’ın ﷺ yanında yirmi gün yirmi gece ikame ettik. Resullûllah ﷺ çok merhametli ve çok şefkatliydi. Ehlimizi arzu ettiğimizi yahut ehlimize iştiyak duyduğumuzu anlayınca, geride kimleri bıraktığımızı bize sordu. Biz de kendisine haber verdik. Resullûllah ” Haydin ehillerinizin yanına dönünüz. Onların aralarında ikame ediniz. Onlara öğretiniz, söyleyecek şeyleri söyleyip emrediniz.” Buyurdu. Bir de bir çok şeyler buyurdu ki, şimdi onları hatırlıyorum yada hatırlayamıyorum. Ve o arada;
“Benim nasıl namaz kılar olduğumu gördünüzse, öylece namaz kılınız. Namaz vakti geldiğinde içinizden biri size ezan okusun. En yaşlınızda size imam olsun.” Buyurdu.
( Buhârî, Ezan 18 )

İnkârcı diyor ki; Namazın nasıl kılınması gerektiği hakkındaki bu rivayetin ravisi bile şüphe içinde…
Açıklama; Oysa sahabenin şüphesi nasıl namaz kılınmasıyla ilgili değil, hatırlayamadığı diğer bir çok şey hakkındadır.

İnkârcı diyor ki; Namaz kılma şekli tek bir hadis olarak hiçbir hadis kaynağında geçmemektedir.
Açıklama; Namaz detayları bir cümlede ve bir defa da anlatılacak ve öğrenilecek bir ibadet değildir. Bu yüzden Resullûllah ” Benim nasıl namaz kılar olduğumu görüyorsanız, öylece namaz kılınız. “ Buyurarak sahabesine,
bu büyük ve kapsamlı ibadeti zaman içinde öğretmiştir. Namaz içinde yaptıkları ile ümmetine genişlik olacak şekilde bir ibadet öğretmiştir. Bu hareketlerin her birinin ayrı ayrı delilleri hadis kaynaklarında birçok râvi tarafından sahih olarak bize ulaşmıştır. Bütün rivayetleri görmezden gelip, namaz hadislerde geçmiyor demek cehaletin ve art niyetin en ileri seviyesine ulaşmak demektir.

İnkârcı diyor ki; Hadislerde belirtilen bu günkü kıldığımız şekildeki namaz madem kötülüklerden alıkoyuyorsa neden Müslüman toplumlarda kötülük had safhada? Neden Yahudiler ve Hristiyanlar rahat ve bolluk içerisinde? Kur’an’da ki Salât destekleşmedir. Şayet Müslümanlar birbirleriyle destekleşseydi bu günkü zelil duruma düşmezlerdi.
(Ey Muhammed!) Kitaptan sana vahyolunanı oku, namazı da dosdoğru kıl. Çünkü namaz, insanı hayâsızlıktan ve kötülükten alıkor. Allah’ı anmak (olan namaz) elbette en büyük ibadettir. Allah, yaptıklarınızı biliyor.
( Ankebut, 45 )
Açıklama; İnkârcı ibadetin olması gereken şekline bakmadan, günümüz Müslümanlarının zayi edip, yüz çevirmesi yüzünden düştükleri hallerine bakıp, namaz neden kötülüklerden alıkoymuyor diyerek meseleyi çarpıtıyor.
Oysa sıkıntı namazda değil onu hakkıyla eda etmeyen, Kur an-ı zayi edip arkalarına atarak hükümleriyle amel etmeyen Müslümanlardadır.
Her kim de benim zikrimden (Kur’an’dan) yüz çevirirse, mutlaka ona dar bir geçim vardır. Bir de onu kıyamet gününde kör olarak haşrederiz. ( Taha, 124 )
Müslümanlar Kur’an’ı hayatlarına hakim kılıp, namazlarını hakkıyla kıldıklarında Allah onlara yeryüzünün hükümranlığını vermiş ve böylece adaleti hakim kılmıştır. Ancak Müslümanlar ne zaman Kur’an’dan ve Rasûlullah’ın sünnetinden yüz çevirdilerse işte o zaman izzetli günlerin yerini zillet almış ve dar geçim her yanların sarmıştır
Yazıklar olsun o namaz kılanlara ki, onlar namazlarını ciddiye almazlar. Onlar (namazlarıyla) gösteriş yaparlar. “
( Maûn, 4-6 )
Gerçekten müminler kurtuluşa ermiştir. Onlar ki namazlarında huşû içindedirler. ( Müminum, 1-2 )
Dolayısıyla namazı hakkıyla ikâme edemeyen Müslümanların haline bakarak, namazı inkâr etmeye kalkmak büyük bir ahmaklıktır.

MÜSLÜMANLAR NEDEN SIKINTI İÇERİSİNDE VE YAHUDİ VE HRİSTİYANLAR NEDEN RAHAT VE BOLLUK İÇERİSİNDE!!
Kafirlerin rahat ve huzur içinde yaşaması onların gittikleri yolun doğru olduğu ve doğru işler yaptıkları anlamına gelmiyor. Allah onlara koştukları şirk ve küfürleri nedeniyle lanet etmiştir.
Yahudiler, Üzeyr Allah’ın oğludur, dediler. Hıristiyanlar da, Mesîh (İsa) Allah in oğludur dediler. Bu onların ağızlarıyla geveledikleri sözlerdir. (Sözlerini) daha önce kâfir olmuş kimselerin sözlerine benzetiyorlar. Allah onları kahretsin! Nasıl da (haktan batıla) döndürülüyorlar! ( Tevbe, 30 )
İçin de bulundukları küfür üzere öldüklerinde kâfirlerin rahatının sona ereceği ve ebedi azabın başlayacağı bildiriliyor.
Şüphesiz ki kâfir olan ve kâfir olarak can verenler (var ya!), Allah’ın, meleklerin ve tüm insanların laneti böylelerinin üzerinedir. (Lanetin içinde) ebedi kalacaklardır. Onlardan azap hafifletilmeyecek ve onlara değer verilmeyecek/Onların azabı ertelenmeyecektir. ( Bakara, 161 )

Müslümanların sıkıntılı hayatları ise sadece bu dünya hayatında olacak ama sonrasında ebedi cennete kavuşacaklardır.
İmtihan gereği olarak kâfirlere mühlet verilmekte bolluk ve rahat içinde yaşamalarının ölümle birlikte sona ereceği bildirilmektedir.
İnkâr edenler, kendilerine vermiş olduğumuz mühletin, sakın kendileri için hayırlı olduğunu sanmasınlar. Biz, onlara ancak günahları artsın diye mühlet veriyoruz. Onlar için alçaltıcı bir azap vardır.
(Al-i İmran, 178 )

Yahudi ve Hıristiyanlar her ne kadar batıl bir inanca sahip iseler de kuralcı, yaptırımcı ve cezalandırıcı bir sisteme riayet ettikleri için rahat ve huzur içindedirler. Çünkü Allah kâfirde olsalar işini düzgün yapanlara başarıyı verir. Oysa Müslümanlar başıboş kural tanımaz, ne olduğu belli olmayan ve İslam ile ilgisi olmayan batıdan ithal art niyetli olarak dayatılan sistemlerle yönetilmektedir.

Bununla birlikte kâfirler, huzurunu ve rahatını zulüm ve sömürü üzerine bina etmişlerdir. Elbette Allah bu zulümlerine karşılığını ahirette verecektir. Onların bu huzurlu ve rahat hayatlarını örnek gösterip salâtta ( Namazın bu haliyle ) hata yaptığımızı ve kıldığımız namazın doğru olmadığını söyleyenler, kendilerine verilen mühletin sonunda ihanet ve küfürlerinin karşılığı olarak cehenneme sürüklenecektir.

Ayrıca kâfirlerin huzurlu ve geniş imkanlara sahip olmaları sadece bu dünya hayatıyla mutlu edileceklerinin ve ahiret hayatına dair bir nasiplerinin olmadığındandır. Ve günü gelince bunun pişmanlığını elbette yaşayacaklardır.

İnkâr edenler, “Keşke müslüman olsaydık” diye çok arzu edeceklerdir. Bırak onları yesinler (içsinler), yararlansınlar; emelleri onları oyalayadursun. İleride (gerçeği) bilecekler. ( Hicr, 2-3 )

Şüphesiz Allah, inanıp salih ameller işleyenleri, içinden ırmaklar akan cennetlere koyacaktır. İnkâr edenler ise (dünya zevklerinden) yararlanırlar ve hayvanların yediği gibi yerler. Onların kalacakları yer ateştir.
( Muhammed, 12 )

Eğer namaz yok ve destekleşme var ise; Kulluk nedir ve mescitler ne işe yarar?

Şüphesiz mescitler, Allah’ındır. O hâlde, Allah ile birlikte hiç kimseye kulluk etmeyin. ( Cin, 18 )

Allah’ın mescitlerini, ancak Allah’a ve ahiret gününe inanan, namazı dosdoğru kılan, zekâtı veren ve Allah ‘tan başkasından korkmayan kimseler imar eder. İşte onların doğru yolu bulanlardan olmaları umulur. ( Tevbe, 18 )
İmar edilen yüz binlerce mescid Allah’a ibadet etmek için imar edilmiştir. Şayet Resullûllah’ın bize öğrettiği ve kulluğun en önemli göstergesi olan namaz yok ise mescidlerin ve kulluğun ne anlamı kalır?
Eğer salât destekleşmek ve dua ise, Müslümanların duayı ve destekleşmeyi dosdoğru yapmak için mescitlere hiçbir ihtiyacı yoktur. O halde bu ayetlerdeki mescidler ne anlama geliyor?
Ey iman edenler! Cuma günü namaza çağırıldığı (ezan okunduğu) zaman, hemen Allah’ı anmaya koşun ve alışverişi bırakın. Eğer bilmiş olsanız, elbette bu, sizin için daha hayırlıdır. ( Cuma, 9 )
İnsanlar bulundukları yerde de Allah’ı zikredip a edebilecekken, alışverişi bırakıp Allah’ı zikretmeye koşmalarının emredilmesinin anlamı nedir?
(Evet Resúlüm!) Nereden yola çıkarsan çık (namazda) yüzünü Mescid-i Haram’a doğru çevir. Nerede olursanız olunuz, yüzünüzü o yana çevirin ki, aralarından haksızlık edenler (kuru inatçılar) müstesna, insanların aleyhinizde (kullanabilecekleri) bir delili bulunmasın. Sakın onlardan korkmayın! Yalnız benden korkun. Böylece size olan nimetimi tamamlayayım da doğru yolu bulasınız. ( Bakara, 150 )
Eğer Resullûllah’ın ﷺ bize öğrettiği gibi bir namaz yok ise Mescid-i Harâm tarafına dönülmesinin ne anlamı vardır?
İnkârcı diyor ki: Ancak, defteri sağdan verilenler böyle değildir; onlar cennettedirler. Suçlulara: “Sizi bu yakıcı ateşe sürükleyen nedir?” diye sorarlar. Onlar şöyle derler: “Biz destekleşenlerden değildik.”
“Şüphesiz insan çok hırslı ve sabırsız olarak yaratılmıştır. Kendisine kötülük dokunduğu zaman sızlanır. Ona bir hayır dokunduğunda da eli sıkıdır. Ancak, namaz başka. Onlar, namaz devam eden kimselerdir.”
( Meâriç, 19-23 )
Bu ayetlerdeki salât namaz değil destekleşmedir.
Açıklama:
Eğer salât deştekleşme ve deştekleşme ise, ibadet etmek üzere yaratılan insanın, ibadeti sadece destekleşmek anlamına gelir. Allah’a yapılacak olan ibadetten söz etmek mümkün olmaz. Çünkü kulluk ve ibadet ayrı Allah’ın dinini ve Resûlünü desteklemek ayrıdır. Elbette İslam’ın özünde, Müslümanların birbirlerini sevmeleri ve desteleşerek yaşamaları emredilir. Bu destekleşmeye yönelik emirler, ayet ve hadislerde çokça emredilir. Ancak insanlar için yapılan hiçbir amel, Allah’a olan ibadetle aynı değildir. Ayrıca namaz ibadeti de cemaat ile eda edildiğinde müthiş bir destekleşme ortaya çıkar. Çünkü bu destekleşme Allah’a kullukta omuz omuza vermektir.
Sadece destekleşme başlı başına namaz gibi bir ibadet olsaydı, iyilik yapmak üzere bir araya gelen her toplum,
Allah’a olan kulluğunu icra etmiş olurdu. Oysa namaz bireysel olarak kılınan namaz içindeki hareketleri, duaları ve zikirleriyle Allah’a olan kulluğun en önemli göstergesidir.


İnkârcı diyor ki: “Göklerde uçan kuşlar dâhil her şeyin salât ettiğinden bahsediyor Allah Siz hiç rüků eden bir kuş, secde eden bir sincap ve kıyam yapan bir solucan gördünüz mü?”
Açıklama: Bu ifadeler hadis inkârcılarının bırakın ilmi seviyelerini, akıl seviyelerinin de akıl almaz derecede kötü olduğunu ortaya koyuyor. Eğer biraz akıl olsaydı, her canlının kendine özgü bir yaratılışa sahip olduğunu görür ve böyle ultra cahilce bir söz söylemezlerdi. Sırf salâtı yani namazı inkâr edeceğiz derken komik duruma düşüyorlar.
Göklerde ve yerde bulunan her şey Allah’ı tesbih etmiştir. O, Aziz’dir, Hakim’dir. ( Hadid,1 )
Bundan sonra kalpleriniz yine katılaştı; taş gibi, hatta daha katı. Çünkü taşlardan öyleleri vardır ki, onlardan ırmaklar fışkırır, öyleleri vardır ki yarılır, ondan sular çıkar, öyleleri vardır ki Allah korkusuyla yuvarlanır. Allah yaptıklarınızdan habersiz (gafil) değildir. ( Bakara, 74 )
Yedi gök, arz ve bunların içinde bulunanlar, O’nu tesbih ederler. O’nu övgu ile tesbih etmeyen hiçbir şey yoktur, ama siz onların tesbihlerini anlamazsınız. O, Halim’dir, çok bağışlayandır. ( İsra, 44 )
Her canlının kendine özgü bir yaratılışı ve yaşam şekli vardır. İnsan bütün yaratılmışlar içerisinde eşref-i mahlûkat olarak yaratılmıştır. ve diğer canlılar, insanların hizmetine sunulan varlıklardır. Akıl verilen ve yaptıklarıyla hesaba çekilecek olan insan ile insandaki gibi bir akla sahip olmayan diğer varlıklar birbiriyle kıyaslanamaz. Yani her varlığın ayette de buyrulduğu gibi kendine özgü ve bizim anlayamadığmız şekilde bir zikri vardır.


Ben cinleri ve insanları, ancak bana ibadet etsinler diye yarattım. ( Zariyat, 56 ) buyrularak, insanların ve cinlerin ayrıca ibadetleri olduğu ve yaratılış sebeplerinin ibadet olduğu bildiriliyor. Dolayısıyla kıyam, rüku ve secde sadece insanlara ait ibadet biçimleridir.


NAMAZ YOK DİYENLER ŞEYTANLAŞMIŞ İNSANLARDIR!
Şeytan şüphesiz içki ve kumar yüzünden aranıza düşmanlık ve kin sokmak ve sizi Allah’ı anmaktan, namazdan alıkoymak ister. Artık bunlardan vazgeçersiniz değil mi? ( Maide, 91 )
Nasıl ki şeytan insanları Allah’a ibadetten, yani namazdan ve zikirden alıkoymak istiyorsa, Kur’an’da ve hadislerde namaz yok diyerek zehirli fikirleriyle insanları namazdan alıkoyanlar şeytanlaşmış insanlardır.


Allah, “Sana emrettiğim halde, seni secdeden alıkoyan nedir?” dedi, “Beni ateşten onu çamurdan yarattın, ben ondan üstünüm” cevabını verdi. ( A’raf, 12 )
İnsanlar zaten gaflet içerisinde yaşamakta ve Allah’a ibadet etmemektedir. Bu hadis inkârcısı sapıklar da zaten namaz kılmayan cahil toplumun, Allah’tan daha da uzaklaşmasına neden olmaktadırlar. Çünkü bunları dinleyenler nasılsa namaz yokmuş diyerek kılacaklarsa da namazı kılmamaktadırlar. Bu sapık fitneci insanlar, insanları Allah’a secde etmekten alıkoyarak böylece şeytana hizmet etmektedirler.
Allah şeytana sorduğu bu soruyu insanları secde etmekten alıkoyan sapıklara ve bunlara uyarak Allah’a secde etmekten yüz çeviren insanlara da soracak.
Netice olarak:
Namaz; Kitap, sünnet ve icmâ ile farz kılındığı sabit olan ve üzerinde ilim sahibi hiçbir âlimin asla şüphe etmediği bir ibadettir. Asırlardır gelmiş geçmiş binlerce âlim bu gerçeğe şeksiz şüphesiz iman etmiş ve bu hususta açıklayıcı eserler yazmışlardır. Hadis inkârında ve sapıklıkta zirve vapmış birtakım insanlar, namaz Kur’an’da ve hadislerde geçmiyor diyerek bir takım kelime oyunlarıyla Müslümanları saptırmaya çalışmaktadırlar.

Öyle bir ihanet ki, hem Allah’a , hem Resullûllah’a ﷺ ve hem de bütün Müslümanlara yapılan bir ihanet. Doğru yol Müminler için apaçık belli olduktan sonra bu yoldan sapan yanlış yapar ve cehenneme gider.

Kim, kendisine hidayet (doğru yol) besbelli olduktan sonra peygambere karşı çıkar, mü’minlerin yolundan başkasına uyarsa, onu yöneldiği yolda bırakırız ve cehenneme sokarız. Orası ne kötü bir varış yeridir.
( Nisa, 115 )

Sosyal Ağda Paylaş

Bir yanıt yazın