5 Vakit Namaz

Hasan’ın -Allah O’ndan razı olsun- rivayet ettiğine göre; Peygamber Efendimiz – Salât ve selâm üzerine olsun – buyuruyor ki:

-“Beş vakit namaz, her birinizin evi önünden akan, günde bes kez içine girip yıkanabileceğiniz gür bir nehir gibidir. Böyle biri üzerinde hiç kir kalır mı?” (Buhâri).

Yani, beş vakit namaz sahibi üzerine büyük günah dışında hiçbir günah bırakmayarak tüm günahlarını gideriverir. Yalnız, bunun şartı, kulun namazı saygı ile kılması, rükû ile secdelerini titizlikle yerine getirmesidir. Kul, namazın rükû ve secdelerini eksiksizce yerine getirmediği takdirde kıldığı namaz kabul olunmayarak kendisine geri çevrilir.

Nitekim Rifaa b. Rafi’nin rivayet ettiğine göre; Halid – Allah onlardan râzı olsun – der ki: Bir defasında Peygamberimizin – Salât ve selâm üzerine olsun – çevresinde oturuyorken adamın biri içeri girdi ve hemen kıbleye dönerek namaza durdu. Fakat, adam namazı bitirip yanımıza gelerek Peygamberimize ve bize selâm verince, Peygamberimiz kendisine: “Git yeniden namazını kıl, sen namaz kılmış değilsin!” buyurdu. Adam da kalkıp yeniden namaz kıldı. Fakat geri gelince Peygamberimiz ona: “Git yeniden namazını kil, sen namaz kılmış değilsin!” dedi. Peygamberimiz adama aynı emri iki veya üç kez tekrarladı.

Bunun üzerine adam: “Namaz kılarken ne kusur işlediğimi bilmiyorum!” deyince Peygamberimiz şöyle buyurdu:

—“Allah’ın emri uyarınca eksiksiz bir şekilde abdest almadıkça hiçbirinizin namazı kabul olmaz. Bunun için namaz kılmak isteyen kimse önce yüzünü, dirseklerine kadar kollarını yıkamalı, başını meshetmeli ve ayaklarını topuklarına kadar yıkamalıdır. arkasından tekbîr getirip Allah’a hamdettikten ve Kur’an’ın kolayına gelen yerinden biraz okuduktan sonra rükûa varır. Rükûda durulup gevşeyinceye kadar kalır. Arkasından; “Semiallahu limenhamideh” diyerek başını kaldırır. Bu sırada beli dosdoğru hale gelerek vücudunun azaları yerlerine yerlesecek şekilde dimdik hale gelir. Arkasından tekbîr getirerek secdeye varır. Secdede mafsalları durulup gevşeyecek şekilde yüzünü yere yerleştirir. Daha sonra tekbîr getirerek belini dimdik tutacak şekilde kaba eti üzerine çökmelidir.

Peygamberimiz adama dört rekâtlık namazı bu şekilde tarif ettikten sonra; “Bu şekilde kılmadığınız takdirde namazınız olmaz!” diyerek sözlerini bağladı.

Görüldüğü gibi Peygamberimiz eksiksiz şekilde rükûa varıp secde etmeyi emretmiş ve böyle kılınmayan namazın kabul olunmayacağını bildirmiştir. Buna göre; kılınacak namazın büyük günahlar dışında kalan geçmiş hatalara ve ayak sürçmelerine keffâret olabilmesi için kul onun rükû ve secdelerini eksiksiz yapmaya çalışmalıdır.

• Hazret-i Osman’ın azadlısı Hars -Allah kendilerinden râzı olsun-anlattı:

Bir gün Hazret-i Osman ile birlikte oturuyorduk. O sırada müezzin geldi. az sonra ezan okuyacaktı. Bunun üzerine Hazret-i Osman su getirterek abdest aldı ve arkasından; Peygamberimizin, şimdi benim aldığım gibi abdest aldığını gördüm ve abdesti bitirince şöyle buyurduğunu duydum: “Kim, simdi benim aldığım gibi, abdest alır da öğle namazını kılarsa Allah onun sabah namazı ile öğle namazı arasında işlediği günâhları affeder. Sonra ikindi namazını kılınca Allah onun öğle ile ikindi namazı arasında islediği günahları affeder.

Daha sonra aksam namazını kılınca Allah onun ikindi ile akşam namazı arasında işlediği günahları affeder. Arkasından yatsı namazını kılınca Allah onun akşamla yatsı namazı arasında işlediği günâhları affeder.

Yatsı namazından sonra adam, büyük bir ihtimalle yatağına girip uyur. Sabahleyin uyanınca abdest alıp da sabah namazını kıldığı takdirde Allah onun yatsı ile sabah namazı arasında işlediği günahları affeder. Işte (âyette bize bildirilen) “kötülükleri giderici güzel ameller” bunlardır.”

Sözlerinin burasında bir sahabî Peygamberimize; “Bunların; “Güzeller” olduklarını anladık. Peki, Kuran’da “Kalıcı salih ameller” olarak tarif edilen ameller hangileridir?” diye sordu. Peygamberimiz de bu soruya şu cevabı verdi;

– “Onlar da; “Sübhânallahi ve’l-hamdülillahi ve lâ ilâhe ilallâhu vallan Ekber velâ havle velâ kuvvete illâbillahi’l-Aliyyi’l-Azim. (Allah’a hamdede rek O’nu noksanlıklardan tenzih ederim. Allah’tan başka ilâh yoktur ve on büyüktür. Yüce ve yüce Allah’ın iradesi dışında hiçbir güç gösterişi ve hiçbir kımıldama söz konusu değildir.) ” demektir.

• İbn-i Mes’ûd – Allah O’ndan râzı olsun – diyor ki: “Kim yarın Allah’ın huzuruna Müslüman olarak varmak istiyorsa devamlı olarak ezan okunur okunmaz şu beş vakit namazı kılmaya koşmalıdır. Çünkü Yüce Allah sizin Peygamberinize hidayet esasları emretmiştir ve bu beş vakit namaz da o hidayet esasları (gelenekleri) arasındadır.

Ömrün hakkı için, eğer namazlarınızı, şu cemâat kaçağı gibi, evlerinizde kılacak olursanız Peygamberinizin sünnetini bırakmış olursunuz. Peygamberinizin sünnetini bırakırsanız da doğru yoldan çıkarsınız, öyle günler yaşadık ki, aramızdaki açık ve kimliği bilinen münafıklar dışında, hiçbirimiz cemâatten geri kalmaz, hepimiz namazlarımızı cemâatle kılardık. Hatta ilk safta durma imtiyazının Müslümanlar arasında biribirine hediye edildiğini görenlerimiz vardır.

Güzelce temizlenerek (eksiksiz şekilde abdest alarak) bir mescide giden ve namazını orada kılan herkese, Allah her adımı başına bir sevâb yazar, derecesini bir kademe daha yukarıya çıkarır ve işlediği günâhlardan birini de siliverir. Bu yüzden bizler, mescide giderken adımlarımızın sayısı çok olsun diye kısa kısa adımlarla yürürdük. Hiç şüphe yok ki, kulun cemâatle kıldığı namazın derecesi, tek başına kıldığı namazdan yirmi beş kat daha üstündür.”

Câbir b. Abdullah –Allah her ikisinden de râzı olsun- anlatıyor: Bir ara biz, Ben-i Seleme kabilesi olarak, Mescid’in yanına taşınmak istedik, Mescidin çevresinde boş bir arazimiz vardı. Peygamberimiz – Salât ve selâm üzerine olsun – bu haberi duyunca oturduğumuz semte gelerek bize: “Ey Selemeoğulları! Duyduğuma göre; Mescidin yanına taşınmak istiyorsunuz, öyle mi?” diye sordu. Kendisine: “Evet, yâ Resûlallah, çünkü Mescidden uzak kalıyoruz ve Mescidin çevre sindeki arazimiz de boş duruyor.” diye cevap verdik. “

Bu cevabımız üzerine bize; “Ey Selemeogulları! Şimdiki semtinizde kalınız, çünkü Mescide gitmek için attığınız adımlar amel defterlerinize sevap olarak yazılır.” buyurdu. Peygamberimizin bu buyruğu üzerine evlerimizi Mescidin yanına nakletmekten artık vazgeçtik.

Enes b. Mâlik’in – Allah O’ndan razı olsun – rivayet ettiğine gore, Peygamber Efendimiz – Salât ve selâm üzerine olsun – şöyle buyuruyor: “Kim kırk gün, bir rekât bile kaçırmaksızın, namazlarını cemaatle kılarsa Allah onun adına iki berâatnâme yazar. Bu berâatnâmelerden biri onun Cehennem’den azad edildiğini, ikincisi de münâfıklıkla hiçbir ilgisi olmadığını belirtir. “

Ubbade b. Sâmit’in – Allah O’ndan râzı olsun – rivayet ettiğine göre; Peygamber Efendimiz – Salât ve selâm üzerine olsun – buyuruyor ki: “Kim eksiksiz bir şekilde abdest alır da arkasından namaza durur ve rükûunu, secdesini, kıraatini eksiksizce yerine getirerek namaz kılarsa, kılmış olduğu namaz kendisine; “Sen beni nasıl korudun ise Allah da seni öyle korusun.” der. Arkasından bu namaz aydınlık ve nûr saçarak göğe doğru çıkmaya başlar, göğün kapıları önünde açılarak Allah’ın katına ulaşır ve (günü gelince) sahibi için şefaatçi olur. Buna karşılık namaz kılan kimse üstünkörü rükû, secde ve kıraatle namaz kıldığı takdirde kılmış olduğu namaz kendisine; “Sen beni nasıl mahvettin ise Allah da seni öyle mahvetsin!” der. Arkasından bu namaz kara bir bulut şeklinde göğe doğru çıkmaya başlar. Fakat gök kapıları yüzüne kapandığı için geri döner ve kirli bir paçavra gibi dürülerek sahibinin yüzüne vurulur.”

• Hasan’ın -Allah O’ndan râzı olsun- rivayet ettiğine göre; Peygamberimiz – Salât ve selâm üzerine olsun – bir gün sahabîlere: “Hey, size en çirkin hırsızlar kimlerdir, söyleyeyim mi?” buyurdu. Sahabîlerin; “Kimdir, ya Resûlallah!” diye sormaları üzerine; “Bunlar, namazlarından çalanlardır!” demiştir. Sahabîlerin: “Namazdan çalmak nasıl olur?” diye sormaları üzerine de; “İnsan rükûu ve secdeyi eksiksiz yerine getirerek namaz kılmayınca namazından çalmış olur.” buyurmuştur.

• Selman-1 Farisî – Allah O’ndan razı olsun – der ki: “Namaz bir ölçüdür. Kim bu ölcüyü tam tutarsa, kendi amelleri de tam ölçülür. Buna karşılık kim bu konuda eksik ölçü tutarsa, Yüce Allah’ın eksik ölçü tutanlar hakkında ne buyurduğunu biliyorsunuz. “

• Ebû Hureyre’nin -Allah O’ndan râzı olsun- rivayet ettiğine göre Peygamber Efendimiz – Salât ve selâm üzerine olsun – buyuruyor ki: “Münafıklara en zor gelen namazlar yatsı ve sabah namazlarıdır. Fakat eğer bu iki namazın mükâfatını bilseler, sürünen bile olsa onları kılmaya gelirlerdi.” (Müslim).

Buridetü’l-Eslemi’nin – Allah O’ndan râzı olsun – rivayet ettiğine göre; Peygamber Efendimiz – Salât ve selâm üzerine olsun — şöyle buyurmuştur: “Karanlık gecelerde yürüyerek mescidlere gidenleri, Kıyamet günü, tam bir nûrlulukla müjdele.”

• Ebû Hureyre’nin – Allah O’ndan râzı olsun – rivayet ettiğine göre; Peygamber Efendimiz – Salât ve selâm üzerine olsun – şöyle buyuruyor: “İstiyorum ki, namaz kılmayı emredeyim de namaza durulsun. Arkasından kucaklarında birer demet odun taşıyacak birkaç genç ile birlikte çıkayım da ezanı duydukları halde namaza gelmeyenlerin evlerini yakıvereyim!” (İbn-i Mâce).

• Ubbade b. Sâmit’in – Allah O’ndan râzı olsun — rivayet ettiğine göre; Peygamber Efendimiz – Salât ve selâm üzerine olsun – şöyle buyurmuştur: “Beş vakit namazı Allah kullarına farz kılmıştır. Kim bu beş vakit namazı eksiksiz ve kusursuz olarak, hafife almaksızın kılarsa Allah onu Cennete koymayı taahhüt etmiştir. Buna karşılık, bu namazların önemini küçümseyerek onları terk eden kimselere karşı Yüce Allah’ın hiçbir taahhüdü yoktur. Buna göre; böylelerine isterse merhamet eder, isterse onları azaba çarptırır.”

Atâ’nın – Allah O’na rahmet eylesin – belirttiğine göre:
“Onlar öyle erlerdir ki, ne ticaret ve ne de alış-veriş onları Allah’ı zikretmekten alıkoymaz…” (Nûr sûresi. 37) mealindeki ayet farz namazların cemâatine katılmak ve:

“Yanları yataklardan uzaklaşır.” (Secde sûresi, ayet: 16) mealindeki övücü ayet de yatsı namazı ile ilgilidir.

İbn-i Abbas — Allah her ikisinden de râzı olsun – der ki: “Kıyamet günü insanlar, cinler ve tüm ümmetler dizüstü çömelmiş saflar halinde bütün mahlûkât bir meydanda toplanınca; “Bugün aranızdaki şerefliler kimlerdir, öğreneceksiniz. Her durumda Allah’a hamdetmeyi huy edinmiş olanlar ayağa kalksın!” diyen bir ses duyulur. Bunun üzerine böyle olan kullar ayağa kalkarak hemen Cennet’e gönderilirler.

Arkasından ikinci kez olarak şöyle bir ses duyulur; “Bugün aranızdaki şerefliler kimlerdir, öğreneceksiniz. Yanlarını yataklarından ayırarak Rabblerine korku ve ümit içinde duâ eden ve kendilerine verdiğimiz rızkın bir kısmını başkalarına verenler ayağa kalksın!” Bu nida üzerine böyle olan kullar ayağa kalkarak hemen Cennet’e gönderilirler.

Daha sonra üçüncü kez olarak şöyle bir ses duyulur; “Bugün aranızdaki şerefliler kimlerdir, öğreneceksiniz. Ne ticaretin, ne alış-verişin Allah’ın adını anmaktan, namaz kılmaktan ve zekât vermekten alıkoyamadığı kimseler ayağa kalksın!” Bu çağrı üzerine böyle olan kullar ayağa kalkarak doğrudan doğruya Cennet’e gönderilir.

Bu üç zümre Cennetteki yerlerini aldıktan sonra Cehennem’den çıkan bir boynuz meydandaki kalabalığa döner. Bu boynuzun keskin bakışlı gözleri ve düzgün sözlü dili vardır. Meydandakilere şöyle seslenir;
“Ben şu üç zümreyi yakalamakla görevlendirildim. İlk yakalayacağım zümre, tüm zâlim – zorbalardır!”
Bu sözlerin arkasından tüm zâlim -zorbaları, yem devşiren bir kuş gibi, devşirerek götürüp Cehenneme atıverir.

Sonra ikinci kez kalabalığa dönerek; “Ben Allah’ı ve O’nun Resûlünü üzenleri yakalamakla görevlendirildim!” diye seslenir. Bu sözlerin hemen arkasından böylelerini, yem devşiren bir kuş gibi, kalabalığın arasından devşirerek toplar ve arkasından götürüp cehenneme atıverir.

Daha sonra aynı boynuz üçüncü kez kalabalığa dönerek – Ebû M. göre –: “Ressam ve heykeltraşları yakalamakla görevlendirildim!” diye seslenir. Böyle der demez de bütün böylelerini, yem devşiren bir kuş gibi, kalabalığın arasından devşirerek götürüp Cehenneme atıverir. Bu ilk üç zümre Cennete, ikinci üç zümre de Cehenneme yerleştirildikten sonra amel defterleri dağılır, mîzân kurulur ve mahlûkât hesaba çekilmeye başlanır”

Anlatıldığına göre; vaktiyle şeytan insanlara görülürdü. İşte o sıralarda adamın biri ona; “Ya şeytan, ne yapayım da senin gibi olayım?” diye sordu. Şeytan bu soru karşısında şaşırarak adama; “Yazık sana, bugüne kadar hiç kimse benden böyle bir şey istemedi. Nasıl olur da sen istiyorsun?” dedi. Adam; “Ben böyle istiyorum!” diyerek talebinde ısrar edince şeytan kendisine; “Benim gibi olmak istiyorsan namazı umursama,
bir de doğru-yalan olduğuna bakmadan bol bol yemin et!” dedi.
Adam şeytandan bu cevabı alınca; “Allah’a söz veriyorum ki, bundan böyle hiç bir namazımı bırakmayacağım ve hiç yemin etmeyeceğim!” dedi. Adamın bu sözleri üzerine şeytan; “Senden başka hiç kimse benden kandırarak bilgi alamamıştır. Ben de Allah’a söz veriyorum ki, bundan böyle hiçbir insanoğluna öğüt vermeyeceğim!” dedi.

• Ebû Derda – Allah O’ndan râzı olsun – bir defasında; “Allah katında en şerefli kullar Güneş’i ve Ay’ı gözeten kimselerdir.” dedi. Dinleyiciler; ” Ebû Derda, müezzinleri mi kasdediyorsun?” diye sorunca Ebû Derda;
” Namaz vaktini gözetleyen tüm Müslümanları kasdediyorum.” dedi.

• Cafer b. Muhammed’in babasından ve babasının da dedesinden yet ettiğine göre; Peygamberimiz – Salât ve selâm üzerine olsun – şöyle buyuruyor: “Namaz, Yüce Allah’ın rızasının kazandırıcısı, meleklerin sevgi gerekçesi, peygamberlerin geleneği, marifet nuru, imanın kaynağı, Allah’ın davetinin cevabı, amellerin kabul edilmelerinin sebebi, rızkın bereketi, vücutların huzuru, düşmanlara karşı koyacak silâh ve şeytanın can sıkıcısıdır. Yine namaz, sahibi ile Azrail arasında şefaatçi, sahibinin mezardaki kandili, üzerinde yatacağı döşeği, Münkir ile Nekir adlı sorgu meleklerine vereceği cevap ve Kıyamet gününe kadarki arkadaşıdır. Yine namaz, Kıyamet günü sahibini altına alan gölgelik, başının tacı, giyeceği elbise, önünde koşuşacak nûr, Cehennemle arasına gerilecek perde, Yüce Allah’ın huzurunda müminlerin güvenilir dayanağı, mîzânın iyilik kefesini baskın çıkaracak bir ağırlık, Sırat köprüsünün geçiş belgesi ve Cennet in anahtarıdır. Çünkü namaz tesbîhden, hamdden, takdîsden, tazimden, Kur’an okumaktan ve duadan meydana gelmiştir. En üstün amel, vaktinde kılınan namazdır.”

Hasan-i Basrî’nin – Allah’ın rahmeti üzerine olsun – bildirdiğine göre; Peygamber Efendimiz – Salât ve selâm üzerine olsun – şöyle buyurmuştur: “Kıyamet günü kulun ilk hesaba çekileceği konu namazdır. Eğer kul namazlarını tam olarak kılmış ise geriye kalan hesabı kolay geçer. Eğer kulun namaz konusunda bir eksiği görülürse Yüce Allah meleklerine şöyle buyurur:
– Bakın bakalım, eğer bu kulumun nafile namazı varsa, farz namazlardan olan borçlarını nafileleri ile tamamlayın.
Eğer farz borçları nafileleri ile karşılanabilirse o kulun geride kalan hesaplaşma konuları bu şekilde görülmeye devam eder
.”

• Söylendiğine göre; beş vakit namazını devamlı olarak cemâatle kılan kimseye Yüce Allah şu beş imtiyazı bağışlar:

  • Geçim sıkıntısını kaldırır,
  • Ona kabir azabı çektirmez,
  • Amel defteri sağ eline verilir,
  • Sırat köprüsünü şimşek gibi geçer,
  • Hesaba çekilmeksizin Cennet’e girer.

Buna karşılık beş vakit namazını cemaatle kılmayı ihmâl eden kimseyi, Yüce Allah üçü dünyada, üçü ölüm sırasında, üçü kabirde ve üçü de Kıyamet günü olmak üzere şu on iki musibetle cezalandırır.

Dünyada karşılaşacağı musibetler şunlardır:

  • Kazancı ve rızkı bereketsiz olur,
  • Diğer iyi amelleri kabul olunmaz.
  • Hayır siması yüzünden silinerek herkesin nefretini kazanır.

Ölüm sırasında karşılaşacağı musibetler şunlardır:

  • Aç olarak ölür,
  • Susuz olarak can verir,
  • Canı zor çıkar, koması ağır olur.

• Kabirde karşılaşacağı musibetler şunlardır:

  • Münkir ile Nekir adlı melekler tarafından sıkı bir sorguya çekilir
  • Kabri karanlık olur,
  • Kabri daracık olur.

• Kıyamet günü karşılaşacağı musibetler de şunlardır:

  • Hesaplaşması çetin geçer,
  • Rabbinin öfkesine muhatap olur,
  • Allah onu Cehennem azabına çarptırır.

• Mücâhid’in – Allah’ın rahmeti üzerine olsun – bildirdiğine göre; adamın biri, bir defasında İbn-i Abbas’a – Allah her ikisinden de râzı olsun – gelerek: “Ya İbn-i Abbas! Gece kalkıp namaz kılan ve gündüzleri oruç tutan, fakat Cuma’ya gitmeyen ve cemâatle namaz kılmayan kimse hakkında ne dersin? Bu adam eğer bu tutumunu değiştirmeksizin ölürse yeri neresidir?” diye sordu. İbn-i Abbas da: “O kimse Cehennemliktir.” dedi. Adam, bir ay boyunca her gün İbn-i Abbas’a gelerek aynı soruyu sordu ve her defasında ondan;
“O Cehennemliktir.” cevabını aldı.

• Babamın bana anlattığına göre; Hazret-i Ali –Allah O’ndan razı olsun, şöyle diyor: “ Öyle bir dönem gelecek ki, İslâm’ın sadece adı, Kur’an’ın sadece yazısı kalacaktır. O günün camileri gösterişli, fakat hidayet yönünden öksüz ve yıkık olacaktır. O günlerin âlimleri, gök kubbe altında gelip geçen en kötü âlimler olacak, fitne onlardan doğup onların arasına dönecektir.”

Vehb b. Münebbih’e göre; ” Öteden beri Allah’a yöneltilen dilekler hep namaza benzer bir ibadet vâsıtası ile yöneltilmiştir. Eskilerin başına gelen büyük belâlar namaz vasıtası ile kaldırılırdı. Eskilerin başına bir bela gelince hemen namaza sığınırdı. “

Yüce Allah Hazret-i Yûnus – Selâm üzerine olsun – kıssasında şöyle buyuruyor:

“Eğer O (Yûnus) çok tesbih edenlerden olmasaydı, insanların yeniden dirileceği güne kadar O’nun karnında kalırdı.” (Saffat süresi, âyet: 143, 144).

İbn-i Abbas’a göre; “Eğer o çok tesbîh edenlerden olmasaydı” demek, “Namaz kılanlardan olmasaydı.” demektir.

Hasan-ı Basri’ye göre; rahat dönemlerde Allah’a yalvarmak belânın gelişine karşı Allah’a sığınmak ve böylelikle belâ gelince onu Allah’a dayanmış durumda karşılamak demektir.

• Peygamberimiz – Salât ve selâm üzerine olsun – buyuruyor ki: “Bir kula yapılabilecek en büyük bağış, kıldığı iki rekât namaza ezanla çağrılmasıdır.”

• Muhammed b. Şirin – Allah’ın rahmeti üzerine olsun – der ki: “Eğer Cennet ile iki rekât namazdan birini seçmem istense iki rekât namazı Cennet’e tercih ederdim. Çünkü iki rekât namazda benim rızam, Cennet’te ise Allah’ın rızası vardır.”

Anlatıldığına göre; Yüce Allah yedi kat göğü yaratınca bu katları meleklerle doldurdu ve hepsini bir an bile boş durmaksızın namaz ibadeti ile görevlendirdi. Bu arada her kattaki meleklere namazın ayrı bir bölümünü işlemeyi emretti. Mesela; bir kat göğün melekleri Sûr’a üfleninceye kadar ayakta dururlar. Diğer bir gök katının melekleri rükû halinde, başka bir katın melekleri secde halinde, diğer bir gök katının melekleri Allah’ın heybeti karşısında kanatlarını yere indirmiş durumdadırlar. Arş ve İlliyyûn melekleri de Rabblerine hamdedip O’nu noksanlıklardan tenzih ederek ve yeryüzünde yaşayanlar için af dileyerek Arş’ın çevresinde dönmektedirler.

Müminlere kerem olsun ve onlar her gök katındaki meleklerin ibadetlerinden pay alabilsinler diye Allah bütün gök katlarındaki meleklerin ibadet şekillerini bir rekât namazda bir araya getirmiş, ayrıca fazla olarak onlara Kur’an okuyabilme imtiyazını bağışlamıştır. Buna karşılık müminlerin bu imtiyaza karşı şükretmelerini istemiştir. Müminlerden beklenen şükür namazı şartları
ve ölçüleri uyarınca kılmalarıdır. Nitekim namaz konusundaki şu ayetler bu gerçeği açıkça ortaya koymaktadır:

“Takvâ sahipleri, gaybe imân edenler, namazı dosdoğru kılanlar ve kendilerine verdiğimiz rızıktan verenlerdir.” (Bakara sûresi, ayet: 3).

“Namazı dosdoğru kılınız.” (Bakara sûresi,ayet: 43).

“Namazı dosdoğru kıl.” (Tâ-Hâ sûresi, ayet: 14). “…Ve namazı dosdoğru kılanlar…” (Nisa sûresi, ayet: 162).

Görüldüğü gibi Kur’an-ı Kerim’in neresinde namazdan söz edilmişse mutlaka “ikâme, yani namazı dosdoğru ve eksiksiz kılma” ifadesi ile birlikte söz edilmiştir.

Bunun yanında Yüce Allah Kur’an-ı Kerîm’de münâfiklardan bahsederken de şöyle buyuruyor:

“Yazık o namaz kılanlara ki, onlar namazlarından gafildirler.” (Mâûn sûresi, âyet: 4).

Görüldüğü gibi; Yüce Allah münâfıkları sadece “namaz kılanlar” diye anmakta, buna karşılık müminlerden “namazı dosdoğru kılanlar” diye bahsetmektedir.

Bu farklı ifadelerin sebebi, namaz kılanların çok, buna karşılık namazı dosdoğru kılanların az olduğunu belirtmektir. Gafiller, işledikleri amelleri iş olsun diye ve başkalarına özenerek yaparlar. Onlar işledikleri amellerin Allah’a arzedileceği gün onların kabul edilip edilmeyeceğini düşünmezler,

• Rivayete göre; Peygamber Efendimiz – Salât ve selâm üzerine olsun, şöyle buyurur: “İçinizde öyle namaz kılanlar var ki, amel defterlerine kıldıkları namazın sadece üçte biri veya dörtte biri yahut beşte biri ya da altıda biri hatta onda biri yazılır.”

Yani, namaz kılanın amel defterine namazın sadece şuurlu olarak kılınan kısmı yazılmakta, gaflet ve umursamazlık içinde kılınan kısımları nazarı itibara alınmamaktadır.

Öte yandan Peygamberimiz – Salât ve selâm üzerine olsun – şöyle buyuruyor: “Kim ki, kalbi ile Allah’a yönelerek iki rekât namaz kılarsa anasından doğduğu günkü gibi tüm günahlardan sıyrılır.”

Görüldüğü gibi, o kulun kıldığı namaz ancak kalbi ile Allah’a yönelmiş bulunduğu takdirde değerli tutulmuştur. Buna karşılık kalbi ile Allah’a yönelmeksizin, başka şeylerle oyalanan bir zihinle namaz kılan kul şuna benzer:

Bir adam düşününüz ki, işlediği bir suçtan, bir kabahatten özür dilemek üzere hükümdarın kapısına dikilmiştir. Sarayın kapısından girip hükümdarın huzuruna varınca ve tam hükümdarın bakışları üzerine yönelmişken adam sağa sola bakmaya başlıyor.

Böyle olunca, hükümdar o kimsenin isteğine kulak asmaz. Hükümdar onun ilgisi oranında arzusuna önem verir, işte namaz da böyledir. Namaza duran kimse eğer umursamaz ve laubali bir edâ ile namaz kılarsa kıldığı namaz kabul olunmaz.

• Yine bilesin ki, namaz bir hükümdar tarafından düzenlenen bir düğün ziyafetine benzer.

Bu ziyafet sırasında davetlilerin önüne türlü türlü yemeklerin ve içeceklerin konduğu düşünülsün. Her çeşit yemeğin ayrı bir lezzeti, farklı bir faydası vardır.

İşte namaz da böyle bir ziyafettir.

Yüce Allah müminleri bu ziyafete katılmaya çağırmış, bu esnada onlar için çeşitli hareketler ve zikirler düzenlemiş ve bu ibadet şekillerinin her birinden ayrı birer lezzet tatmalarını sağlamıştır. Meselâ; namazdaki bedeni hareketler düğün ziyafetindeki yemeklere ve zikirler de o sofradaki içeceklere benzerler.

Anlatıldığına göre; namazda on iki bin haslet, özellik vardır ve bu on iki bin haslet on iki haslette, özellikle toplanmıştır.

Buna göre; namaza durmak isteyen mümin, eksiksiz bir namaz kılmak istiyorsa bu on iki hasleti titizlikle göz önünde tutmalı, onları harfiyyen gerçekleştirmelidir.

Bu hasletlerin altısı namaza başlamadan önce ve altısı da namaz sırasında olmak üzere şunlardır:

  • İlimdir. Çünkü Peygamberimiz – Salât ve selâm üzerine olsun – şöyle buyuruyor: “Bilerek yapılan az amel, bilmeyerek, rastgele yapılan çok amelden daha hayırlıdır.” (Tirmizî).
  • Abdesttir. Nitekim Peygamberimiz – Salât ve selâm üzerine olsun, şöyle buyuruyor: “Temizlenmeksizin (abdestsiz) namaz olmaz.” (Buhâri).
  • Giyimli olmaktır. Nitekim Yüce Allah şöyle buyuruyor: “Ey Âdemoğulları! Her mescid karşısında zîynetinizi takınınız.” (A’râf sûresi, âyet: 31). Yani,
    “Her namaza duracağınız sırada elbiselerinizi giyininiz.”
  • Vakti gözetmektir. Nitekim Yüce Allah şöyle buyuruyor: “Hiç şüphesiz, namaz üzerinizde belirli vakitli bir farzdır. (Nisa sûresi, âyet: 103).
  • Kıble’ye dönmektir. Nitekim Yüce Allah şöyle buyuruyor: “ Yüzünü Mescid-i Harâm’a doğru çevir. Nerede olursanız olunuz, yüzünüzü o tarafa çeviriniz…”
  • (Bakara sûresi, âyet: 144).
  • Niyet etmektir. Nitekim Peygamberimiz-Salât ve selâm üzerine olsun – şöyle buyuruyor; “Ameller niyyetlere bağlıdır. Herkes niyyet ettiğini elde eder.” (Buhâri).
  • İftitâh tekbîridir. Nitekim Peygamberimiz – Salât ve selâm üzerine olsun – şöyle buyuruyor: “Namazın yasakları tekbîrle başlar, selâmla sona erer.” (Tirmizî).
  • Kıyam, yani ayakta durmaktır. Nitekim Yüce Allah şöyle buyuruyor: “Huşu içinde Allah’ın huzurunda ayakta durunuz.” (Bakara sûresi, âyet: 238). Yani,
    “ayakta namaz kılınız.”
  • Kıraat, yani Kur’an okumaktır. Nitekim Yüce Allah şöyle buyuruyor: “Kur’ân’ın kolayınıza gelen yerinden okuyunuz.” (Müzemmil sûresi, âyet: 20).
  • Rükûa varmaktır. Çünkü Yüce Allah şöyle buyuruyor: “Rükûa varanlarla birlikte siz de rükûa varınız.” (Bakara sûres âyet: 43).
  • Secdeye varmaktır. Nitekim Yüce Allah şöyle buyuruyor: “Secdeye varınız.” (Hacc sûresi, âyet: 77).
  • Ka’de, yani son oturuştur. Nitekim Peygamberimiz şöyle buyuruyor: “Namaz kılan kimse başını son secdeden kaldırdıktan sonra Teşehhüd (Ettehiyyatü) okuyacak kadar oturunca namazı tamam olur.” (Neseî).

Bu hasletler biraraya gelince eksiksiz olabilmeleri için bir mühüre ihtiyaç vardır ki, o da ihlâs’dır. Nitekim Yüce Allah şöyle buyuruyor: “Allah’a, Onun dininde ihlâslı ve samimi olarak ibâdet ediniz.” (Mümin sûresi, âyet: 14).

• Öte yandan, ilim hasleti kendi içinde üçe ayrılır:

  • Farz ile sünneti biribirinden ayırdetmek. Çünkü, bu bilgiye sahip olmaksızın namaz caiz olmaz.
  • Abdestin ve namazın farz ve sünnetlerini bilmek. Çünkü, namazın kusursuz olabilmesi bu bilgiye bağlıdır.
  • Şeytanın hile ve oyunlarını bilerek cihâd silâhı ile ona karşı savaşmak.

. Abdestin eksiksiz olabilmesi için şu üç şey gereklidir:

  • Kalbi kinden, kıskançlıktan ve fesaddan arındırmak,
  • Vücudu günâhlardan arındırmak,
  • Suyu israf etmeksizin abdest azalarını iyice yıkamak.

• Giyimli olmak hasleti de şu üç şeyle tamamlanabilir:

  • Giyilecek elbise helâl yollardan kazanılmış olmalı,
  • Elbisede hiçbir pislik bulunmamalı,
  • Kıyafet sünnete uygun olmalı, caka satma ve böbürlenme gibi maksatlar taşımamalı.

Vakti gözetmek hasleti de şu üç seyle tamam hale gelebilir:

  • Namaz kılacak olan kimsenin gözü devamlı şekilde Güneş’te, Ay’da veya yıldızlarda olmalı ve böylece namaz vaktinin girip girmediğini sürekli olarak gözetmelidir.
  • Kulak ezanda olmalıdır.
  • Namaz kılacak olanın aklı devamlı olarak namaz vakti ile meşgul olmalıdır.

• Kıbleye dönme hasletinin gerçekleşebilmesi içinde şu üç şey gereklidir:

  • Yüzünü kıbleye döndürmelisin,
  • Kalbinle Allah’a yönelmelisin,
  • Namazda huşu halinde ve boynu bükük olmalısın.

• Niyet hasletinin gerçekleşebilmesi, şu üç şeye bağlıdır:

  • Hangi namazı kıldığını bilmelisin,
  • Allah’ın huzurunda olduğunun ve O’nun seni gördüğünün farkında olmalı ve O’nun huzurunda heybet duygusu içinde olmalısın,
  • Allah’ın kalbinden geçen her şeyi bildiğini bilerek dünya duygularını içinden uzaklaştırmalısın.

Tekbîr hasleti de ancak şu üç şeyle eksiksiz hale gelebilir:

  • Kararlılık içinde yanlışsız bir tekbîr getirmelisin,
  • Ellerini kulak hizasına kadar kaldırmalısın,
  • Kalbin huzur halinde olmalı, saygı içinde tekbîr almalısın.

• Kıyam hasletinin gerçekleşebilmesi de şu üç şeye bağlıdır:

  • Gözlerini secde edeceğin yerden ayırmamalısın,
  • Kalbini Allah’a bağlamalısın,
  • Sağa-sola bakmamalısın.

• Kıraat hasletinin tamam hale gelebilmesi için şu üç şey gereklidir:

  • Teğannisiz olarak düzgün ve doğru şekilde Fatiha süresini okumalısın.
  • Düşünerek okumalı, aklın okuduğun ayetlerin manasında olmalıdır.
  • Okuduğunla amel etmelisin.

• Rükû hasletinin eksiksiz olabilmesi için şu üç şey gereklidir:

  • Sırtını dümdüz eğmeli, ne kambur durmalı ve ne çok eğilmelisin:
  • Parmaklarının arasını açarak ayalarını dizlerinin üzerine koymalı.
  • Rükû halinde vücudun durulmalı, saygılı ve ağır başlı bir eda a “Sübhâne Rabbiye’l-Azîm” demelisin.

Secde hasletinin eksiksiz olabilmesi için şu üç şey gereklidir:

  • Avuçlarının içini kulaklarının hizasında yere koymalısın,
  • Dirseklerini yere yaymamalısın,
  • Secde halinde vücudun durulmalı ve “Sübhâne Rabbiye’l-A’la” demelisin.

• Teşehhüd miktarı oturmanın eksiksiz olabilmesi için şu üç şey gereklidir:

  • Sağ ayağını dikip sol ayağın üzerinde oturmalısın,
  • Saygılı bir şekilde Ettehiyyatü’yü okumalı, arkasından da kendin ve tüm müminler için duâ etmelisin,
  • Bunlar bitince selâm vermelisin.

• Selâm hasletinin tamam hale gelebilmesi için şu üç şey gereklidir:

  • Sağ yanına selâm verirken kalbinden gelen ciddi bir niyetle sağındaki korucu meleklere, erkek ve kadın müminlere selâm vermelisin,
  • Sol yanına da aynı niyetle selâm vermelidir,
  • Bakışlarını omuz başlarından öteye kaydırmamalısın.

İhlâs hasletinin tamam hale gelebilmesi için de şu üç şar gereklidir:

  • Kıldığın namazla sadece Allah’ın rızasını istemeli, namazını insanların hoşnutluğunu kazanmanın aracı saymamalısın,
  • Başarıyı, namaz kılmış olabilmeyi Allah’tan bilmelisin,
  • Namazı korumalı ve onu Kıyamet gününde yanında götürebilmelisin. Çünkü Yüce Allah: “Kim bir iyilik yaparsa,” buyurmamış, “Kim bir iyilikle birlikte gelirse.” buyurmuştur.

Buna göre; namaz kılan kimse ne yaptığını bilmeli ve yaptığı ibadetin değerinin farkında olarak bunu yapabilmeye kendisini muvaffak eden Allah’a hamdetmelidir. Çünkü, namaz çeşitli hayırlı hareket ve zikirleri içeren, bir araya getiren bir ibadettir

Nitekim namaza duran kimse “Allâhu Ekber (Allah her şeyden Yüceler Yücesidir.)” deyince Yüce Allah; “Kulum Benim her şeyden büyük olduğumu bilerek tüm varlığı ile Bana yöneldi.” buyurur. Tekbîr almak üzere elLini kulakları hizasına kaldırınca, bu hareketin manası. ” Allah’ın dışındaki bütün asılsız ma’bûdlardan sıyrılmak, onlarla arasında hiçbir ilgi olmadığını göstermektir. “

Arkasından, “Sübhânekellahümme ve bihamdike” derken söylediklerinin manasını düşünmelisin. “Sübhânekellahümme” demek, Allah’ı bütün çirkinlik ve noksanlıklardan uzak tutmak demektir. “Ve bihamdike” demek, yani “Allah’ım, hamd Sana mahsustur.” demektir. “Ve tebârekesmüke” demek, yani “Senin adın bereketlidir, Senin adınla anılan her şeye de bereket siner.” demektir. “Ve tealâceddüke” demek, yani “Senin şânın Yücedir” demektir. “Velâ ilâhe ğayruke” demek, yani “Sen’den başka bir yaratıcı, bir rizik verici ma’bûd yoktur. Şimdiye kadar olmadığı gibi şimdiden sonra da olmayacaktır.” demektir.

Daha sonra “Eûzü billahi mine’ş-şeytani’r-racîm” diyorsun. Bunun manası, yani “Allah’ım, melûn ve rahmetinden kovulmuş şeytanın fitnesinden korumanı ve uzak tutmanı dilerim.” demektir. Sonra “Bismi’llahi’rRahmâni’r-Rahîm” diyorsun. Buradaki “Bismillahi”nin manası, “Allah her şeyin başıdır, gerek O’ndan önce ve gerekse O’ndan sonra hiçbir şey yoktur.” demektir. “Rahman” demek, yani “O bütün canlıların rızkını bağışlayandır.” demektir. “Rahim” demek, yani “O Kıyamet günü özellikle müminlere bağışta bulunandır.” demektir.

Arkasından Fatiha sûresini okuyor ve şöyle demek istiyorsun: “Allah’a hamdolsun ki, beni Onun gazabına uğramış olan Yahudiler ile sapıtmış Hıristiyanlardan yapmamış, tersine peygamberlerinin yolundan gitmemi nasip etmiştir.”

Rükûa giderken de şöyle düşünmeli ve şöyle demek istemelisin: “Ya Rabbi! Senin önünde boyun eğiyor, âsî nefsimi huzuruna getirerek ona senin azametin karşısında baş eğdiriyorum. Dileğim beni affetmen ve bana merhametinle muamele etmendir.” Daha sonra “Sübhâne Rabbiyel-Azîm” diyerek, “Yüce Rabbimize” ve “Kerîm Mevlâmıza” yalvarıyorsun.

Başını rükû’dan kaldırırken “Semiallahu limen hamideh” demenin manası, “Allah kendi birliğini tanıyarak kendisine ibadet eden kullarını afetmiştir.” demektir. Arkasından “Rabbena leke’l-hamd” derken “Bizim değerli, ibadeti işlemeye muvaffak ettiğin için Sana hamdolsun, ya Rabbi “ demek istiyorsun.

Sonra kapandığın secdenin anlamı, Allah’ın Yüceliği önünde varlığı hice saymak, teslimiyet ve alçakgönüllülüğü benimsemektir. Secdeye kapanan kul şöyle demek ister: “Ya Rabbî! Yüzümü en güzel şekilde yarattın, onu göz, kulak ve dil gibi çok önemli organlarla donattın. Benim için çok değerli ve faydalı olan bu organları getirip huzurunda yere serdim. Ola ki, bana rahmetinle muamele edesin diye.”

Secdedeyken “Sübhâne Rabbiye’l-A’la” demenin manası “Her şeyden yüce olan, kendisinden yüce hiçbir şey bulunmayan Rabbim, noksanlıkların her türlüsünden münezzehdir.” demektir.

Son ka’de’de oturup; Ettehiyyâtü’yü okurken; “Gerçek otorite, egemenlik, hamd ve övgü Allah’a mahsustur.” demek istiyorsun.

Nitekim Hasan-ı Basri’ye göre; câhiliyye devrinde müşrikler putlarına taparken onlara; “Kalıcı hayat sana mahsustur” diye seslenirlerdi. Bu yüzden namaz kılanların her çeşit övgüyü, yani kalıcılığı ve sonsuz egemenliği Allah’a yöneltmeleri emredilmiştir.

Ettehiyyâtü’yü okurken “Essalevâtü vettayyibâtü” demenin mânâsı, “Beş vakit namaz Yüce Allah için kılınır, başka düzmece bir ilâh adına kılınamaz.”

“Tayyibât”, yani “Lâ ilâhe illallah” şeklindeki şahadet cümlesinin muhatabı da Yüce Allah’tır, tek ve ortaksız olmak sadece O’na mahsus bir sıfattır. demektir.

“Esselâmu aleyke ve rahmetüllahi” derken, “Ya Muhammed, selâm sana! Çünkü sen Rabbinin sana bildirdiği gerçekleri ümmetine tebliğ ettin insanlara doğru yolu gösteren nasihatler verdin. Allah’ın rahmeti ve bereketi hem senin ve hem de soyundan gelenlerin üzerine olsun.” demek istiyorsun.

“Esselâmu aleynâ” derken; “Allah’ın mağfireti hem bizim, hem bizden önceki bütün peygamber ve sıddıkların ve hem de Kıyamet gününe kadar onların yolundan gidenlerin üzerine olsun.” demek istiyorsun.

“Eshedü enlâ ilâhe illallah ve eshedü enne Muhammed dühu ve resûlühu” derken; “Göklerde ve yeryüzünde Allah’tan başka ilâh olmadığına, Muhammed’in de O’nun sonuncu elçisi, seçkin kulu ve en üstün varlığı olduğuna şehadet ederim. “
demek istiyorsun.

Ettehiyyâtü’nün arkasından hem kendin ve hem de tüm müminler için duâ ettikten sonra sağına ve soluna dönerek selâm veriyorsun.

Sağına ve soluna selâm verirken; “Ey mümin kardeşlerim! Bilesiniz ki, camiden çıktıktan sonra hiçbirinize, şerrim ve hıyanetim dokunmayacaktır. demek istiyorsun.

• Hasan-Basrî’nin söylediğine göre; Peygamberimiz şöyle buyurmuştur:
“Namaz kılan kimse şu üç keramete, üstünlüğe sahip olur:

  • Gök kubbesinden tepesine doğru, su akar gibi, iyilik saçılır.
  • Ayak uçların ile gök kubbe arasını melekler sarar.
  • Bir melek; “Eğer bu kul kime yakardığını bilse, namazdan hiç ayrılmazdı.” diye seslenir.

Bütün bu imtiyazlar namaz kılana mahsustur. Buna göre; o kıldığı namazın değerini bilmeli ve Allah’ın kendisine ihsan ettiği bu bağış ve başarıdan dolayı O’na hamdetmelidir.

• Katade’nin anlattığına göre; Hazret-i Danyal – Selâm üzerine olsun – Hazret-i Muhammed’in – Salât ve selâm üzerine olsun – ümmetini şu sözlerle övmüştür: “Onların kıldığı öyle bir namaz var ki, eğer o namazı Nûh’un kavmi kılmış olsaydı, tufanda boğulmazlardı. Eğer o namazı Adın kavmi kılmış olsaydı, üzerlerine o öldürücü kasırga estirilmezdi ve eğer o namazı Semûd kavmi kılmış olsaydı, o alt-üst edici sayhaya tutulmazlardı. “

Buna göre: namazı sakın ihmal etmeyiniz. Çünkü müminlerin en güzel huyudur. Peygamberimiz –Salât ve selâm üzerine olsun- de şöyle buyurmuştur: “Benim ümmetim, Allah’ın rahmetine mazhar olmuş bir ümmettir. Çünkü Yüce Allah onların ihlâsları, duaları, namazları ve zavallıları sayesinde belâları üzerlerinden kaldırmıştır.”

Doğrusunu Yüce Allah bilir.

Sosyal Ağda Paylaş

Bir cevap yazın