Kur’an’da hiç bir şeyi eksik bırakmadık

Kuran’da sema-arz, dünya-ahiret, sevap-günah, cennet-cehennem, Allah-âlem gibi bütün temel konulardan ayetlerde bahsedilmiştir.
Fakat ana hatlarıyla vardır. Yani; Kur’an’da her şey vardır ama detayların açıklanması Resûlullah’a ﷺ bırakılmıştır.

yüce Allah âlemde olmuş ve olacak her şeyi, her varlığı ve her olayı, ilm-i ezelisinin bir ifadesi olarak, levh-i mahfûz .da,
bütün ayrıntı ve kanunlarıyla tespit ve tayin etmiştir. Âlemde vuku bulan her şey O’nun ilmi, O’nun kurduğu düzen içinde gerçekleşmekte, ilmine ve kudretine şehadet etmektedir.

Sünneti inkâr edenler, hiç alakası olmayan ayetleri görüşlerine delil olarak ileri sürmektedirler. Oysa Ayetlerde kastedilen,
” Kur’an’dır ” demek Kur’an’dan habersiz olmak ve bırakın ilim sahibi olmayı, basit bir mantığa dahi sahip olmamak demektir.

Yeryüzünde gezen her türlü canlı ve (gökte) iki kanadıyla uçan her tür kuş, sizin gibi birer topluluktan başka bir şey değildir. Biz Kitap’ta hiçbir şeyi eksik bırakmadık. Sonunda hepsi Rablerinin huzuruna toplanıp getirilecekler.
( Enam, 38 )

Oysa bu ayetin tamamı değil, sadece cımbızla alınan Biz Kitap’ta hiçbir şeyi eksik bırakmadık. kısmını delil olarak kullanmaktadırlar.
Oysa Ayette geçen kitaptan maksat Kur’an değildir. Çünkü her şeyin sadece Kur’an’da açıklanması imkânsızdır.
Dine ve Dünyaya ait bütün hükümlerin detaylı bir şekilde Kur’an’da açıklanmış olduğu doğru değildir. Bu ilmen mümkün olmadığı gibi aklen ve mantıken de, mümkün değildir. Bu detayların tek cilt halindeki mushafa sığabilmesi mümkün değildir.

Buradaki Kitap ” Levh-i Mahfûz’dur. “ Levh-i Mahfûz da, büyüğüyle küçüğüyle, geçmişiyle geleceğiyle bütün varlıklar olaylar en ince ayrıntılarına kadar bütün her şey kaydedilmiştir. Nitekim bütün tefsirlerde bu Ayette geçen kitaba ” Levh-i Mahfûz “ denilmiştir.

” Ey insanlar, yeryüzünde hareket eden, küçük büyük, hiçbir canlı varlık, iki kanadıyla havada uçan hiç bir kuş yoktur ki, Onlar da sizin gibi birer topluluk olmasınlar. Biz, bunlardan herhangi birini Levh-i Mahfûz da tespit etme hususunda, herhangi bir eksiklik bırakmadık. Bütün varlıklar yok olduktan sonra tekrar Rablerinin huzurunda bir araya toplanacaktır. “

Evet, bütün varlıkların Rabbi olan yüce Mevla, bütün canlı varlıkların yaptıklarını tespit etmekte, hatta onların hareketlerini ve davranışlarını Levh-i Mahfûz da zapt altına almaktadır. Hesaba çekme yurdu olan âhirette bunları bir araya toplayıp, dünyada yaptıklarının karşılığını verecektir.

Ayet-i Kerime de zikredilen ve sonra onlar Rablerinin huzurunda bir araya toplanacaktır. “ diye tercüme edilen cümle,
Abdullah ibn Abbas ve Dehhak tarafından ” Sonra onlar öldürülüp, Rablerinin huzurunda bir araya toplanacaktır. “
Şeklinde izah edilmiş, diğer bazı âlimler tarafından ise ” Onlar kıyamet günü diriltilip, Rablerinin huzurunda bir araya toplanacaktır. “
Şeklinde izah edilmiştir.

Bu hususta Ebu Hureyre – Allah ondan razı olsun – diyor ki: ” Allah, kıyamet gününde hayvanları, kuşları ve bütün yaratıkları bir araya toplayacaktır. O gün Allah’ın adaleti öyle bir noktaya ulaşacak ki; boynuzsuz hayvanların hakkını boynuzlu olanlardan alacak ve buyuracak ki: ” Hepiniz toprak olun. ” İşte bu nedenle Kâfir olan insan ” Keşke bende toprak olsaydım. “ diyecektir.

Resûlullah ﷺ buyuruyor ki: ” Sizler, kıyamet gününde hakları, mutlaka sahiplerine vereceksiniz. Öyle ki boynuzsuz koyunun, kendisini boynuzlayan boynuzlu koyundan hakkı alınacaktır. “ ( Ahmet İbn Hanbel, Müsned cilt: 2 s. 235, 301 )

” Nefsim, elinde olan Allah’a yemin olsun ki, kıyamet gününde her şey birbirinden şikayetçi olacaktır. Öyle ki, iki koyun dahi birbirlerini boynuzlamaktan şikayet edecektir. ” ( Ahmet İbn Hanbel, Müsned cilt: 2 s. 390 – cilt: 3 s. 29 )

Ebu Zer diyor ki: Resûlullah ﷺ birbirleriyle boynuzlaşan iki koyun gördü ve bana: ” Ey Ebu Zer bunların niçin boynuzlaştıklarını,
biliyor musun? “
dedi. ” Hayır “ dedim. Resûlullah ﷺ ” Fakat Allah biliyor ve aralarında hüküm verecektir. “ buyurdu.
( Ahmed İbn Hanbel, Müsned cilt: 5 s. 162 )

Hayvanlar için bunu yapan Rabbimiz, biz insanların amelini hiç zayi edip onları muhafaza altına almayı ihmal eder mi?
Bizi, ahirette cezalandırma veya mükâfatlandırmayı terk eder mi? Halbuki O, biz insanları, diğer hayvanlara vermediği,
akıl, anlayış ve idrak özellikleriyle yaratmıştır.

Bu hususta hud süresinin 6. Ayetinde ” Yeryüzünde hiçbir canlı yoktur ki, rızkı Allah’a ait olmasın. Her birinin (dünyada) duracakları yeri de, (öldükten sonra) emaneten konulacakları yeri de O bilir. Bunların hepsi açık bir kitaptadır. “

Her şeyin geçtiği kitap Levh-i Mahfûz’daki ana kitaptır. Ziia yukarıda geçen bütün her şeyi Kur’a-ı Kerim de bulmak mümkün değildir.

Gaybın anahtarları yalnızca O’nun katındadır. Onları ancak O bilir. Karada ve denizde olanı da bilir. Hiçbir yaprak düşmez ki onu bilmesin. Yerin karanlıklarında da hiçbir tane, hiçbir yaş, hiçbir kuru şey yoktur ki apaçık bir kitapta (Allah’ın bilgisi dâhilinde, Levh-i Mahfuz’da) olmasın. ( Enam, 59 )

(Ey Muhammed!) Sen hangi işte bulunursan bulun, ona dair Kur’an’dan ne okursan oku ve (ey insanlar, sizler de) hangi şeyi yaparsanız yapın, siz ona daldığınızda biz sizi mutlaka görürüz. Ne yerde, ne de gökte, zerre ağırlığınca, (hatta) bu zerreden daha küçük veya daha büyük olsun, hiçbir şey Rabbinden uzak (ve gizli) olmaz; hepsi muhakkak apaçık bir kitapta (Levh-i Mahfuz´da yazılı)dır. ( Yunus, 61 )

Allah yarattıkların büyüğü ve küçüğü ile yeryüzündeki, denizdeki ve karadaki diğer hayvanların rızıklarına kefil olduğunu haber veriyor. O, onların durup dinlenecek ve saklanacak yerlerini de bilir. Onların yeryüzünde yürümeleriyle varacakları, sığınacakları
yerlerini de bilir. Ali İbn Ebu Talha ve başkalarının İbni Abbas’tan rivayet ettiklerine göre ayetteki ” Durup dinlenecek yerleri ” ; sığınacakları yer, ” saklanacak yerleri “ ise ölecekleri yerdir. Mücahid’den rivayete göre; Kim bu hususta,
” Durup dinlenecek yerleri “ Rahimde; ” saklanacak yerleri ” ise sulblerdedir. Nitekim bu husus hayvanlarda da böyledir.
Bu açıklama İbn Abbas, Dehhak ve bir cemaatten de rivayet edilmiştir. İbn Ebu Hâtim burada müfessirlerin sözlerini zikretmiştir. Ayrıca Enam süresinin 98. Ayetinde de bunları zikrede ki, en doğrusunu Allah bilir. Bütün bunlar, Allah’ın katında bir kitapta, bunların tamamını açıklar mahiyette yazılıdır. ( İbn kesir tesfiri cilt: 8 s. 3901 )

Oysa bu bilgiler Kur’an da geçmez. Dolayısıyla kastedilen kitap Kur’an değildir.

Allah, dilediğini siler, dilediğini de sabit kılıp bırakır. Ana kitap (Levh-i Mahfuz) O’nun yanındadır. ( Rad, 39 )

İnkâr edenler, “Kıyamet bize gelmeyecektir” dediler. De ki: “Hayır, öyle değil, gaybı bilen Rabbime andolsun ki, Kıyamet size mutlaka gelecektir. Ne göklerde ve ne de yerde zerre ağırlığında bir şey bile O’ndan gizli kalmaz. Bundan daha küçük ve daha büyük ne varsa, hepsi apaçık bir kitaptadır.” ( Sebe, 3 )

Allah, sizi önce topraktan, sonra da az bir sudan (meniden) yarattı. Sonra sizi (erkekli dişili) eşler yaptı. Allah’ın ilmine dayanmadan hiçbir dişi ne hamile kalır, ne de doğurur. Herhangi bir kimseye uzun ömür verilmez, yahut ömrü kısaltılmaz ki bu bir kitapta (Levh-i Mahfuz’da yazılı) olmasın. Şüphesiz bu, Allah’a kolaydır. ( Fatır, 11 )

Şüphesiz biz, ölüleri mutlaka diriltiriz. Onların yaptıklarını ve bıraktıkları eserlerini yazarız. Biz, her şeyi apaçık bir kitapta (Levh-i Mahfuz’da) bir bir kaydetmişizdir ( Yasin, 12 )

Yeryüzünde ve kendi nefislerinizde uğradığınız hiçbir musibet yoktur ki, biz onu yaratmadan önce, bir kitapta (Levh-i Mahfuz’da) yazılmış olmasın. Şüphesiz bu, Allah’a göre kolaydır. ( Hadid, 22 )

……Sana bu kitabı; her şey için bir açıklama, doğru yolu gösteren bir rehber, bir rahmet ve müslümanlar için bir müjde olarak indirdik. ( Nahl, 89 )

İşte bu ayetleri delil göstererek, Kur’an’ın dinle ilgili her şeyi açıkladığını, sünnetin veya başka bir şeyin dini hükümlere,
kaynaklık etmesine, Kur’an’ı açıklamasına gerek kalmadığını iddia ediyorlar ve aksini savunanın Kiur’an’ın dini konusunda,
yetersiz kaldığını söylemek demek olacağı hezeyanında bulunuyorlar.

Oysa Kur’an da her şeyi açıklanmış olması, insanlığı hidayete ulaştıracak temel ilkelerle ilgilidir. Bu konuda Kur’an da gerekli olan,
her şey açıklanmıştır. Ve hiç bir eksikliği bulunmamaktadır.

Ben Bana Vahyedilene uyuyorum.
Kur’an’ı açıklamak ve hikmet boyutunu hayatıyla ortaya koyan Resûlullah’ın ﷺ vahiyden başka bir şeye uyması zaten beklenemez.
Bu ayette kastedilen ben yaptıklarımda ve söylediklerimde nefsime değil vahye uyuyorum demektir.

” Ben sizi sadece vahiyle uyarıyorum. “ ayetiyle Resûlullah’ın ﷺ tebliğ ettiği şeyleri Haşâ kendisinin uydurmadığı, bunları vahiyle,
öğrendiği anlatılmaktadır. Yani müşrikler Resûlullah’ın ﷺ tebliğine yönelik, yalancı, uydurulmuş sözler, geçmişlerin hikayeleri demekteyken, Resûlullah’ın ﷺ tebliğ ettiği meselelerin her birinin Allah tarafından vahiyle bildirildiği ifade edilmektedir.

O, nefis arzusu ile konuşmaz. (Size okuduğu) Kur´an ancak kendisine bildirilen bir vahiydir. ( Necm, 3-4 )

Resûlullah’ın ﷺ şöyle buyurmaktadır: ” Şunu iyi biliniz k, bana Kur’an-ı Kerim ile birlikte onun bir benzeri de verilmiştir. Dikkatli olun,
koltuğuna kurulan tok bir adamın size: ” Sadece şu Kur’an lazımdır, onda bulduğunuz helali helal, haramı da haram kabul ediniz yeter. ” diyeceği günler yakındır. “
( Ebu Davud, sünnet 6, imâre 33 ; Tirmizi, ilim 10 )

Dolayısıyla hevâsından konuşmayan hevâsından bir iş de yapamaz. Kendisine inen Kur’an ile birlikte Kur’an dışında vahyedilene uymuş olur.

Kur’an yetmiyor mu?
Kur’an dışında kaynak arayanlara Kur’an yetmiyor mu? “ ayetiyle verirler. Ama ayetin öncesine ve sonrasına ve nüzul sebebine bakmıyorlar. İşlerine gelince nüzul sebebine bakmaktan, siyak ve sibakına ( öncesine ve sonrasına ) bakmaktan bahsedenler,
bunu bir tarafa bırakıp, kafalarına göre ayetleri anlamaya çalışıyorlar.

Kendilerine okunan kitabı sana indirmiş olmamız onlara yetmedi mi? Şüphesiz bunda inanan bir kavim için bir rahmet ve bir öğüt vardır. ( Ankebut, 51 )

Oysa bu ayet şöyle tesfir ediliyor: “Yani, sen okuma-yazma bilmediğin halde sana Kur’an gibi bir kitap indirildi. Bu, insanları senin,
Resûl olduğuna ikna edecek başlı başına büyük bir mucize değil mi? Onlar bundan başka mucizelerde mi istiyorlar?
Diğer mucizeler sadece onlara şahit olanlar için geçerli ve etkilidir. Fakat bu mucize her zaman onların gözleri önünde durmaktadır. Kur’an onlara hemen hemen her gün okunmaktadır: Bu mucizeyi istedikleri an istedikleri şekilde gözleyebilirler. “

( Tefhîmu’l Kur’an tefsiri cilt: 4 s. 234 )

Dediler ki: “Ona Rabbinden mucizeler indirilseydi ya!” De ki: “Mucizeler ancak Allah katındadır ve ben ancak apaçık bir uyarıcıyım.” ( Ankebut, 50 )

Okuma-yazma bilmeyen birinin bu kadar mükemmel bir kitap yazabilmesi mümkün değildir. Öyle ki yirmi üç yılda tamamlanan,
ve farlı zaman dilimlerinde farklı olaylar hakkında inmesine rağmen Ayetlerin süre içerisindeki mükemmel uyumu ve dizilişini,
bir beşerin yapabilmesi mümkün değildir. O halde mucizevi olarak böyle bir kitabın önlerinde olması onlara yetmiyor mu?
Allah katından indirilecek daha ne mucize bekliyorlar?

Dolayısıyla bu ayetten, Kur’an tek başına yeter bunun dışında kalan hiçbir şeye gerek yok anlamı çıkarıp sünneti inkâr etmek,
batıl bir tevil olmaktadır.

Kur’an’dan başka hakem mi isteyeyim.
Rivayet edildiğine göre, kureyş müşriklerinin bir problemleri olduğu zaman bir kâhini hakem yapıp, hükmüne uymak adetleri olduğu gibi Resûlullah’a ﷺ da ” Seninle aramızda Yahudi bilginlerinden ve istersen Hristiyan psikoposların’dan bir hakem seçelim, bakalım onların kitabında sana dair bir şey varsa bize haber versinler. “ diye teklifte bulunmuşlardı ki, bu ayetle buna cevap verilmiştir.

“Size Kitab’ı (Kur’an’ı) hak olarak indiren O iken ben Allah’tan başka bir hakem mi arayacağım?” (de). ( Enam, 114 )

Devamında 115. Ayette Allah’ın ayetlerine karşılık hakem olarak hükümlerine başvurmak isteyenlere şöyle cevap veriliyor:

Rabbinin kelimesi (Kur’an) doğruluk ve adalet bakımından tamdır. Onun kelimelerini değiştirebilecek yoktur. O, hakkıyla işitendir, hakkıyla bilendir. ( Enam, 115 )

Yani Ayet şunu ifade ediyor: Sakın şüphelenenlerden olma, şüpheliler gibi bir takımlarının inkârlarından etkilenip de başka hakem,
teklif edenlere rıza gösterme “Allah’tan başka bir hakem mi arayacağım?” (de).

Hadisler Kur’an’a, yani Allah’ın hükümlerine karşılık hüküm koyma durumunda değildir. Hadisler Kur’an’ın hükümlerinin bırakılarak,
hüküm vermek üzere başvurulduğu bir hakem değildir. Oysa ayetin nüzul sebebine bakıldığında, Allah’ın hükümleri açıkça ortada iken,
Yahudi ve Hristiyanların hükümlerine de başvurmak isteyen müşriklerin kastedildiği anlaşılmaktadır. Hadisler hükümlerine başvurulması gereken Kur’an’ı açıklar.

Dolayısıyla; Kur’an bırakılıp da hadisler tayin ediliyor, diyerek insanları hadislere düşman edenler; Başka birçok Ayeti yanlış anladıkları gibi bu ayeti de yanlış anlayıp, insanları yoldan saptırıyorlar.

Sosyal Ağda Paylaş

Bir cevap yazın