Davete icabet

Evu Hureyre’den رضي الله عنه rivayete göre Peygamber Efendimiz ﷺ şöyle buyurmuştur; Ki ( İmkanı olduğu halde )
” Davete icabet etmezse Allah ve Resûlüne isyan etmiş olur.

Davete icabet etmenin vacip olduğu söylense de genelin görüşüne göre sünnettir.

Davet, özellikle düğün yemeği daveti ise icabet etmek gerekir. Diğer davetlerde ise kişi muhayyerdir. Dilerse icabet eder, dilerse icabet etmez. Şu kadar var ki; Geçerli bir mazeret yoksa icabet etmek en güzelidir.
Zira kişi, kendisine ikram edilen şeylerden yese de yemese de davete icabet etmek ile davet sahibinin sevinmesine vesile olur. Ayrıca mazereti yoksa ikram edilenlerden yemesi, karşı tarafın daha fazla,
sevinmesine vesile olur.

Cabir’den rivayete göre Peygamber Efendimiz ﷺ şöyle buyurmuştur;
” Biriniz yemeğe davet edildiğinde ( İkram edilenden ) yese de yemese de davete icabet etsin. “ Müslim

Şafii mezhebinde düğün davetine icabet etmeye dair garklı görüşler olsa da ağırlık kazanan görüş vacip olduğudur. İmam Şafii ( Allah ondan Razı olsun. ) EL-Ümm adlı eserinde şöyle diyor;
” Davete icabet etmemeye ruhsat vermiyorum. Düğün yemeğine çağrıldığı halde icabet etmeyen kişinin günah işlemiş olduğuna dair kesin kanaat sahibi değilim. “
İmam Şafii’nin ( Allah ondan Razı olsun. ) bu sözünden anlaşılan düğün davetine icabet etmenin önemi,
Diğer davetlere icabet etmenin öneminden daha üstündür. Zira kişi, geçerli mazereti bulunmadığı halde düğün davetine icabet etmeyecek olursa günah işlemiş olur. Oysa diğer davetler için aynı şeyi söylememiştir.

İbn Ömer’den rivayete göre Peygamber Efendimiz ﷺ şöyle buyurmuştur;
” Biriniz düğün yemeğine davet edildiğinde icabet etsin. “ Buhârî
Davete icabet eden kişinin niyeti, dünyevi haz olmamalıdır. Peygamber Efendimizin ﷺ sünnetine uymak,
Din kardeşine ikram etmek ve onu sevindirmek gayesiyle davete icabet etmek gerekir.

Davet sahibi, makam-mevkii sahibi olmadığından veya fakir olduğundan dolayı davete icabetten geri durmamak gerekir. Hatta böylesi kişilerin davetine icabet etmeye daha bir önem göstermek gerekir.
Gerek davet ederken ve gerekse davete icabet ederken zengin-fakir ayrımı yapılmamalıdır.

Davete icabet etmeleri durumunda büyük meşakkate düşecek kişileri veya geldiğinde diğer davetlilere herhangi bir sebeple rahatsızlık verecek kişileri davet etmemek gerekir.

Bir hâneden babayı çağırıp oğlunu çağırmamak gibi ayrımcılık yapmak doğru değildir. Zira böyle bir davranış husumetin oluşmasına sebep olur.

Yakınlık derecesi eşit olan iki kişi tarafından aynı günde davet edilen kişi evine hangisi yakınsa onun davetine icabet eder. Veya aralarındaki muhabbete göre hareket eder.

Herhangi bir mazeretinden dolayı davete icabet edemeyecek olan kişi davet sahibini arayarak davet sebebi neyse onu tebrik etmeli ve gelemeyeceğini bildirmelidir. Böyle yapmakla davet sahibinin gönlünü kırmamış olur.

Çalgı gibi günahların işlendiği davete icabet etmek.

Burhanuddin Ali b Ebi Bekr el-Merğinaânî ( 593 ) el-Hidaâye isimli eserinde şöyle der;
” Kişi davet edildiği yemeğe gitse ve orda oyun, çalgı olduğunu görse orada oturup yemesinde bir mahzur lazım gelmez. Şu kadar var ki; Gitmeden önce bunların olduğunu öğrense davete icabet etmez. “

Gitmiş olduğu davette oyun, müzik gibi caiz olmayan bir eylemin olduğuna muttali olan kişi bu olumsuzluğu,
Bertaraf edebilecek bir nüfuza sahipse o günahın işlenmesine mani olur.
Peygamber Efendimiz ﷺ şöyle buyurmuştur;

Kim kötü ve çirkin bir iş görürse onu eliyle düzeltsin; eğer buna gücü yetmiyorsa diliyle düzeltsin; buna da gücü yetmezse, kalben karşı koysun. Bu da imanın en zayıf derecesidir. (Müslim, Îmân, 78; Ebû Dâvûd, Salât, 248.)

Bu kişi toplumda örnek olan biri ise ve bulunduğu davette günaha mani olamıyorsa oradan ayrılır.

Bu bahsedilenler günahın sofrada değil davet meclisinde olması durumundadır. Şayet oturulacak olan sofrada,
Günah işleniyorsa gerek toplumda örnek olan biri olsun gerekse olmasın o sofrada oturmak caiz olmaz.

Sosyal Ağda Paylaş

Bir cevap yazın