!!.Sadece; Kur’an’a uyan, Resûlullah’a uymuş olur mu?..!!

De ki: “Ben sizi ancak vahy ile uyarıyorum.” Ama sağırlar uyarıldıkları vakit çağrıyı işitmezler. (Enbiya, 45)

(Ey Muhammed!) Böylece seni, kendilerinden önce nice ümmetlerin geçmiş olduğu bir ümmete gönderdik ki, onlar Rahmân’ı inkâr ederken sana vahyettiğimizi kendilerine okuyasın. De ki: “O, benim Rabbimdir. O’ndan başka hiçbir ilâh yoktur. Ben yalnız O’na tevekkül ettim, dönüşüm de yalnız O’nadır.”
(Ra’d, 30)

De ki: “Şahitlik bakımından hangi şey daha büyüktür?” De ki: “Allah benimle sizin aranızda şahittir. İşte bu Kur’an bana, onunla sizi ve eriştiği herkesi uyarayım diye vahyolundu. Gerçekten siz mi Allah ile beraber başka ilâhlar olduğuna şahitlik ediyorsunuz?” De ki: “Ben şahitlik etmem.” De ki: “O, ancak tek bir ilâhtır ve şüphesiz ben sizin Allah’a ortak koştuğunuz şeylerden uzağım.”
(En’am, 19)

Âyetlerimiz kendilerine apaçık birer delil olarak okunduğunda, (öldükten sonra) bize kavuşmayı ummayanlar, “Ya (bize) bundan başka bir Kur’an getir veya onu değiştir” dediler. De ki: “Onu kendiliğimden değiştirmem benim için olacak şey değildir. Ben ancak bana vahyolunana uyarım. Eğer Rabbime isyan edecek olursam, elbette büyük bir günün azabından korkarım.” (Yunus, 15)

Her mevzuda yapıldığı gibi bu ayeti kerimeler de maksadından, mihverinden ve siyakından koparılarak, başka maksatlar için uyarlanmaya çalışan ayetlerden bir kısmıdır. Çünkü bu ayeti kerimelerin vurgu yaptığı noktalara baktığımızda Peygamber Efendimizin ﷺ Kur’an’ı tebliğ etmek için gönderildiği vurgusu vardır. Peygamber Efendimiz ﷺ tilavet ve tebliğ etmiş olduğu Kur’an’ın yani Allah-u Teâlâ tarafından indirildiğine vurgu yapıyor.

Ehl-i sünnet zaten bunun aksini iddia etmemektedir. Fakat iddia sahipleri bu ayetleri okuyarak Peygamber Efendimizin ﷺ mübelliğ ve Resul olmaktan öte hiçbir vasfı olmadığını iddia etmeye kalktıklarında problem kendiliğinden ortaya çıkmış olmaktadır.

Kur’an bu iddiayı kesinlikle tasdik etmemektedir. Bakınız hep söylüyoruz aynı Görüşünüzü desteklediğini gördüğünüz ayetleri hevanıza uygun bir şekilde alarak bir hükme varmaya çalıştığınızda bu kur’an-ı Kerim’i hevaya uyarlamak anlamına gelecektir.
Bu vahiy uygulamak değil, uyarlamaktır.

Ehl-i sünnet içerisinde -Haşâ- Peygamber Efendimizin ﷺ kendisine gönderilen vahye uymadığı, vahyin dışında hareket ettiği, Kur’an’dan başka merciiler ve kaynaklar aradığını iddia eden kimse yoktur. Bilakis Peygamber Efendimiz ﷺ Cenab-ı Hak’ın kendisine göndermiş olduğu vahye uyumuştur.
Ancak bu ayeti kerimelerde iddia sahiplerinin söylediği ve anladığı gibi bizim görüşlerimizi reddedecek bir nokta bulunmadığı gibi aksine teyit eden noktalar vardır. Çünkü biz ayetlerin vurgu yaptıkları hususlardan farklı bir şeyler söylemiyoruz.

Peygamber Efendimizin ﷺ yegane vazifesinin tebliğ olduğunu iddia eden bu kimselere karşı yapmamız gereken, Kur’an ayetlerinin bu iddiayı tasdik edip etmediğini sorgulamak olmalıdır. Kur’an-ı Kerim’de; “Sen ancak bir uyarıcısın.” (Hud, 12) “artık sana düşen ancak apaçık bir tebliğdir.” (Nahl, 82)
Mealinde ayeti kerimeler de mevcuttur.
Fakat bu ayeti kerimelerin kastedmiş olduğu şey Peygamber Efendimizin ﷺ sadece tebliğ görevi olduğunu, Kur’an’ı beyan etme yetkisinin olmadığını vurgulamak değildir.
Bu ayetlerde sadece tebliğin vurgulandığını iddia edersek, Kur’an’a bütüncül baktığımızda bir takım problemlerin ortaya çıkması söz konusu olur.

Bir kimse “Kur’an’a uyan, Peygamber Efendimize de ﷺ uymuş olur.” Gibi bir iddiayı ortaya atmaya ne için ihtiyaç duyar? Veya şöyle soralım; “Kur’an’a uyanın Peygamber Efendimize ﷺ
Zaten uyumuş olacağı hakkında açık bir ayet var mıdır? Yoktur. Peki nereden çıkardılar bu iddiaları? “Bu okumuş olduğumuz ayetlerden” şeklinde cevap verilirse şöyle deriz;
Okumuş olduğunuz bu ayetlerden hiçbirisi iddialarınızı desteklememektedir.

Bu ayetlerin hepsi bir şekilde bağlamından koparılarak kopyala yapıştır sureti ile hevalarına uyarlamaya çalıştıkları ayetlerdendir. Bu ayetler böyle bir iddiayı ispat etmemektedir. İsim garip tarafı şudur ki;
Kur’an-ı Kerim bu iddianın tam aksini ispat etmektedir. Yani Peygamber Efendimize ﷺ ittiba edenin zaten Kur’an’a ve Cenab-ı Hak’a ittiba ve itaat etmiş olacağını Kur’an söylüyor bize zaten. İddaa sahipleri Kur’an’a uyma ve Kur’an talebeliği adı altında, Kur’an’ın ispat etmiş olduğu bir hususu ters yüz edip,
Tam aksini iddia etmekte ve bunu da Kur’an adına yaptıklarını söylemektedirler.
Ancak kur’an-ı Kerim tam aksini ifade ediyor.

Kim peygambere itaat ederse, Allah’a itaat etmiş olur. Kim yüz çevirirse, (bilsin ki) biz seni onlara bekçi göndermedik. (Nisa, 80)

Yani her kim onu hakkıyla dinlerse ve Onun sözünden çıkmazsa, Onu teslim olursa,
Allah-u Teâlâ’ya itaat etmiş olacaktır.

Hayır! Rabbine andolsun ki onlar, aralarında çıkan çekişmeli işlerde seni hakem yapıp, sonra da verdiğin hükme, içlerinde hiçbir sıkıntı duymaksızın, tam bir teslimiyetle boyun eğmedikçe iman etmiş olmazlar. (Nisa, 65)

Dikkat ediniz, Cenab-ı Hak mümin kimselerin Peygamberinin ﷺ emrine ve hükmüne kalbinde en ufak bir rahatsızlık emaresi hissetmemesini emir buyurmaktadır.
Bu ifadeler “Şayet Resulüme böyle teslim olursanız sizi kendime ve Kur’an’a itaat etmiş, uymuş sayacağım.” Demektir.
Kur’an’ın ispat etmiş olduğu şey Peygamber Efendimize ﷺ itaat edenin, Allah-u Teâlâ’ya ve Kur’an’a itaat etmiş olacağı şeklindedir.
İddia sahipleri ise bunun tam tersini iddia etmektedirler. Onlara göre Kur’an’a uyan peygambere de uyumuş olacaktır.
Oysa yukarıda zikrettiğimiz ayetler bunun tam tersini yani peygambere uyanın Kuran’a da uymuş olacağını ifade etmektedir.

De ki: “Eğer Allah’ı seviyorsanız bana uyun ki, Allah da sizi sevsin ve günahlarınızı bağışlasın. Çünkü Allah çok bağışlayandır, çok merhamet edendir.” (Al-i İmran, 31)

Sosyal Ağda Paylaş

Bir cevap yazın